“Bana artık büyü diyorlar Füsun
Artık büyüyüm, bilmiyorlar.
Ülkemin yürüyen caddelerinde acılarımızın kaynağını araştırıyorum
Kelimeler dişliyor kollarımı
Diş izlerinden bir saatle takip ediyorum zamanı
İsminden ismimle doğduğuma inanıyorum Füsun
Bu inanç hiç bitmiyor
Bazı yarım işleri artık tamamlıyorum.
Bazı yarım şiirleri…”
Şiirleri Füsun’la başlayıp Füsun’la biten bir şair Didem Madak. Şiir yazmaya annesi Füsun’a duyduğu özlemle başladı ve bir nevi hayata ve ölüme karşı hesap sordu dizelerinin arasında. Bu tutkusunu “Şiir bana, herkesten ve her şeyden çok özgürlük vaat ediyordu.” diye anlattı bir röportajında.
Didem Madak, 8 Nisan 1970’de öğretmen Füsun ve Yusuf çiftinin ilk çocuğu olarak İzmir’de dünyaya geldi. Şiirlerinde adını sıkça okuduğumuz kardeşi Işıl ise ondan 6 yıl sonra doğdu. Çocukluğunun büyük bir kısmını Amasya ve Burdur’da geçirdi. 12 Eylül olaylarında babası Burdur’dan Uşak’a sürülünce annesi ve kardeşiyle birlikte Burdur’da yaşamak zorunda kaldı. Bu süreçte birbirlerine sıkı sıkı bağlandılar, başka türlüsü mümkün değildi. Ancak Didem 13 yaşına geldiğinde annesi Füsun 38 yaşında kanserden hayatını kaybetti.
“Sevgili Anneciğim
Binlerce kez açıldım, binlerce kez kapandım yokluğunda
Kocaman bir dağ lalesi gibi
Ve kapkara göbeğini dünyaya fırlatacakmış gibi duran.
…
Hatırlar mısın?
Mavi saçlı bir Tanrı gibi severdim Burdur gölünü
O göl şimdi içimde kocaman bir anne ölüsü
Vişne bahçeleriyle dolu,
Neşeli bir şehre benzerdi senin sesin.
Bazen ölmek istiyorum.
Beni yeniden doğurman için
İri, ekşi bir vişne tanesi gibi
…
…bütün üzgün oluşlarımın adı:
Anne.”
diye yazacaktı yıllar sonra hissettiği bu acıyı.
Okuluna babasının yanında devam etti ancak babası yeniden evlendiğinde Didem bunu kabullenemedi. Ortaokul ve liseyi babasının yanından ayrılarak İzmir’de okudu. İçindeki özlem öyle büyüdü ki bir süre sonra konuşmak yeterli olmadı. Teyzesi ona Varlık dergisinin koleksiyonunu hediye edince şiirle tanıştı. “Onu ne zaman özlesem hep bir şiir yazdım.” dedi yıllar sonra annesinden bahsederken. Liseden mezun olunca Ege Üniversitesi Biyoloji Bölümünü kazandı ancak maddi sıkıntılardan dolayı okulunu yarım bıraktı. Daha sonra yeniden sınava hazırlandı ve Ege Üniversitesi Hukuk Fakültesini kazandı. Henüz 19 yaşındayken okulda tanıştığı erkek arkadaşıyla evlendi ve eğitimini yarım bıraktı. Ne yazık ki evliliği uzun sürmedi ve birkaç sene içinde boşandı. Boşandıktan sonra bir apartmanın bodrum katına yerleşen Didem Madak, ilk şiirlerini burada yazdı. Annesine duyduğu özlemin yanı sıra bu toplumda kadın olmanın beraberinde getirdiği zorlukları da dizelerinde yansıttı.
“…
On dört yaşındaydı ruhum bayım
Bir mermer masanın soğukluğunda yaşlandı.
Protez bacaklar taktılar ruhuma ince ve beyaz
Gıcırdaya gıcırdaya dolaştım şehri
Protez bacaklarıma bile ıslık çaldılar
O ara içimde çiçeklerden oluşmuş
bir silahsız kuvvet ablukaya alındı
Sinemalarda da “organzm gıcırtıları” oynuyordu.
Kaçmaya çalıştım. Olmadı.
…”
Yalnızlık ve özlem şiirlerinde en çok tekrarlanan duygulardı. Hem kendisiyle hem de annesiyle konuşmak için hissettiklerini içinden geldiği gibi yazdı. Bir kitap çıkarma veya ünlü olma gibi bir derdi hiçbir zaman olmadı. O sadece kendini iyileştirmek için yaşadıklarını yine kendine yazdı ve onları kabul etmek istedi.
Bu sırada yarım bıraktığı hukuk eğitimini de tamamladı. Mezun olduktan sonra Ah’lar Ağacı’nı yazmaya başladı. Şiirlerini çok seven kardeşi Işıl, Didem Madak’ın şiirlerini yarışmaya gönderdi ve ilk kitabı olan Grapon Kâğıtları, İnkılap Kitabevi Şiir Ödülü’nü kazandı. Ödülünü almak için geldiği İstanbul’da yaşamaya başladı. Burada yeniden evlenen Didem Madak’ın bir kızı oldu. Kızına annesinin adını verdi: Füsun. Füsun’dan sonra hiç şiir yazmadı. 2011 yılında 41 yaşındayken kolon kanserinden hayatını kaybetti. Füsun henüz 3 yaşındaydı. Hayata Füsun’un hem annesi hem de kızı olarak veda etti. Kızı Füsun’a şöyle seslendi:
“Canım Kızım,
Sana mektup yazacağım. Çünkü artık başka bir şey yazamıyorum. Bu konuda pek de dertli değilim doğrusunu istersen. Sen bana belki bugüne kadar yazdığımdan başka türlü bir yazı yazmayı öğretirsin. Kendimi bir sonbahar ağacı gibi hissediyorum. Mutlu bir sonbahar ağacıyım ben. Yere düşen yapraklarımı eğilip topluyorum. Saçıma tutuyorum. Bakın yakışmış mı diye soruyorum. Sonra yaprakları havaya savuruyorum. Ben iki kişilik bir kabilenin me isimli kölesiyim. Çünkü sen acıktığında me diye ağlıyorsun ve bu ismimi seviyorum reis!
Canım kızım, cehaletimden şair oldum… Annesizlikten. Sen sakın şair olma!”
Didem Madak’ın şiirleri üç kitapta toplandı: Grapon Kağıtları, Ah’lar Ağacı, Pulbiber Mahallesi.