Ana SayfaBilim - TeknolojiORMAN YANGINLARI: Yangın Ekoloğu İsmail Bekar ile Sebepler ve Sonuçlar

ORMAN YANGINLARI: Yangın Ekoloğu İsmail Bekar ile Sebepler ve Sonuçlar

ODTÜ Biyoloji ve Genetik Topluluğunun 6 Ağustos’ta YouTube kanalı üzerinden yangın ekoloğu İsmail Bekar ile son zamanlarda gündemin en önemli konularından orman yangınlarını konuştu. Biz de ODTÜ Medya Topluluğu olarak bahsi geçen canlı yayında konuşulanları bilgilendirici bir yazı hâline getirdik. Keyifli okumalar!

1. Orman yangınlarının ana çıkış sebepleri neler olabilir? Aynı anda birçok yerde yangın çıkmasının sebebi küresel ısınma ve iklim kaymaları olabilir mi? Yangınların bilinçli çıkarılmadığını varsayarsak doğada bu yangınların kendiliğinden meydana gelmiş olma olasılığı nedir?

Küresel ısınma ve iklim değişikliği doğrudan yangının çıkış sebebi olmasa da daha fazla yangın çıkmasına ihtimal verir ve yangınların büyümesine neden olur. Bir yangının çıkabilmesi için tutuşma kaynağı gereklidir. Küresel ısınmanın sıcaklıkların artması, daha kurak dönemlerin yaşanması gibi sonuçları tutuşma kaynaklarının yangın çıkarma olasılığını artırır. Örneğin, normalde yangın çıkmayacak bir havada iklim değişikliğinden kaynaklı sıcak hava dalgası yaşanıyorsa yangın çıkma ihtimali doğar.

Kendiliğinden yangın meydana gelebilmesi için; bir cisimde, bir metal parçasında ya da bir camda yoğun bir enerji toplanması gerekmektedir. O yüzden “kendiliğinden yangın” çok doğru kabul edilen bir ifade değildir. Türkiye’de sebebi bilinen yangınların %90’a yakınının insan kaynaklı olduğu da bilinmektedir.

2. Neden sabotaj gibi ihtimallere pek fazla değinmemeyi tercih ediyorsunuz? Gece yarısı ormanların bir anda yanmaya başlamasının pek olası olmadığını düşünen büyük bir kesim varken neden bu alanlardaki sabotaj ihtimalinin üzerinde durmuyorsunuz?

Gece yarısı orman yangını çıkması imkânsız değildir. İnsan ihmalinden kaynaklanan yangınlar bile gece çıkabilir. Hatta söndürme çalışmaları yapıldıktan sonra yangının tekrar çıkma ihtimali az da olsa vardır. Sabotaj ihtimali üzerinde durulmamasının sebebi spekülasyonlara yer vermemek ve söndürme çalışmasında aksaklıklar oluşmasına sebep olmamaktır.

3. Orman yangınlarını dolaylı yoldan etkileyen unsurlar nelerdir? Sizce orman yakınlarında yaşayan köy nüfusunun daha merkezî alanlara olan göçü ormanların akıbetini nasıl etkiler? Köy halkının ormanları tamamen kendi haline bırakması gibi sosyokültürel değişimler ormanlar açısından zararlı mıdır? Eğer öyleyse neden?

Orman yangınlarının çıkması için üç şeye ihtiyaç vardır, bunları oksijen, yanıcı madde ve tutuşma kaynağı olarak sıralayabiliriz. Ateşin oluşabilmesi için oksijen, ormanlardaki bitkiler, ağaçlar, kuru dallar gibi yanıcı maddeler ve olası tutuşma kaynakları yeterlidir. Bu üç unsur olduğu zaman bunları etkileyecek her türlü faktör orman yangınlarını da etkileyebilmektedir. 

Orman yakınlarında yaşayan köy nüfusunun daha merkezi alanlara göçü ciddi bir sosyokültürel değişim, dolayısıyla çok da kompleks bir konu aslında. Özellikle yaklaşık son 30-40 yılda artan köyden kente göçü örnek verecek olursak, bu konuya çok hakim olmadığımı belirterek, terk edilen tarım arazileri ve hayvancılık düzenindeki değişimler tabii ki de orman yangınlarını da yangın rejimlerini de etkiliyor. Mesela köylerde yapılan hayvancılığın azalması otlatmanın azalmasına sebep olduğu için dolaylı olarak ortamdaki yanıcı madde birikiminin artmasıyla sonuçlanıyor. Ormanların çeşitli aktivitelerde kullanılması amacıyla insanların bu bölgelere gelmesi, tutuşma kaynağının da bu yanıcı madde birikiminin arttığı bölgelere gelmesine sebep oluyor. Dolayısıyla yangın riskini artışına yol açıyor. Çok kompleks bir konu bu, burada uzun uzun açmak istemiyorum bunu çünkü çok da hakim olduğum bir konu değil. Ama dediğim gibi bu tarz sosyokültürel değişiklikler, köyden kente artan göç ya da terk edilen tarım arazilerinin ormana, ormanlık arazilere dönüşmesi gibi faktörler yangını ve yangın rejimlerini çok ciddi şekilde etkiliyor. Olay sadece yangının çıkış sebebinden ibaret değil, o yüzden çok haklı bir noktaya yöneltilmiş bir soru bu.  

4. İnsan hatası olan yangınların cam kırıkları, tam sönmemiş mangal külleri gibi faktörlerden kaynaklandığını pek çoğumuz biliyoruz. Bunun gibi dikkat edilmesi gereken veya gözden kaçırdığımız başka faktörler var mıdır?

Genellikle Türkiye’de çıkan orman yangınlarının ciddi bir kısmı ihmallerden veya kazalardan çıkıyor. Eğer biz bir ormandaysak yaptığımız her şeye çok dikkat etmeliyiz ve bu genel bir sağduyu olmalı. Bizim hiç tahmin etmeyeceğimiz şekilde bir orman yangını çıkabilir ve eğer uygun şartlar varsa, hava çok sıcak ve kuraksa o yangın tahmin edemeyeceğiniz bir hızla büyüyerek bir felakete neden olabilir. Dolayısıyla ormanlarda bir şeyler yaparken özellikle havanın çok sıcak olduğu ve kuraklığın yaşandığı dönemlerde çok çok dikkatli olmalıyız. 

5. Sizce şu andan itibaren hâlâ devam etmekte olan yangınların havadan destek gibi daha etkili olduğu söylenen yöntemlerle söndürülebilmesi mümkün mü? Şayet söndürülemezse yapılması gerekenler nelerdir?

Ben bir yangın söndürme uzmanı değilim fakat bu konuyla ilgili şunu söyleyebilirim: Yangınlara ilk müdahale çok önemlidir, yangın başladığında orman yetkililerinin veya söndürme ekiplerinin buna ilk müdahalesi çok önemlidir. Yangın ilk müdahale sonucunda söndürülemeyip büyümeye devam ettiğinde -hele ki şu anda bahsettiğimiz gibi yüzlerce, binlerce hektarlık boyutlara ulaşmışsa- bu yangını söndürmek gerçekten çok zordur. Çok sayıda helikopteriniz de olsa, çok sayıda uçağınız da olsa bu yangınlarla mücadele gerçekten çok zor bir iş. Eğer ki uçaklar ve helikopterler bu yangınlara çözüm olsaydı biz dünyanın -özellikle yangınla mücadele konusunda- en gelişmiş ülkelerinde büyük yangınlar görmezdik. Ne var ki Amerika’nın sadece yangın söndürme çalışmalarına milyarlarca dolar harcadığını ama hala aylarca sürebilen yangınlarla mücadele ettiğini çok yakından biliyorum. Dolayısıyla bizim burada şunu konuşmamız lazım: Yangın söndürme çalışmalarına bu kadar para harcamak çözüm değil. Bu ekosistemlerde, özellikle Akdeniz ekosistemi olarak adlandırdığımız ekosistemlerde, yangın söndürme çalışmalarına para aktarmak tabii ki can ve mal kaybını önlemek için çok önemli bir araç; ancak bizim artık yangınların altında yatan sebepleri ve neden bu kadar büyük yangınlar yaşandığını konuşmamız lazım. Bunları konuştuğumuzda çok daha faydalı tartışmalar elde ederiz diye düşünüyorum. Bunların en başında da, yangınların neden bu kadar büyüdüğü konusunda, tabii iklim değişikliği geliyor. İklim değişikliği, bu etkenlerden biri. Bizim artık daha ciddi bir şekilde bunları konuşmamız gerekiyor.

6. Alanya’da da örneğini görmüş olduğumuz ve halkın bir kısmının “Amerika’nın uydular aracılığıyla ormanlarımızı lazerle çizip yakıyor.” şeklinde nitelendirdiği “karşı ateş uygulaması”nın ne olduğundan ve ne amaçla uygulandığından bahseder misiniz?

Öncelikle bir yangın söndürme uzmanı olmadığımı belirterek basitçe anlatmaya çalışacağım. Orman yangınları ve bina yangınları arasında ciddi farklılıklar söz konusudur. Bir bina yangını, binanın her metrekaresine su sıkılarak söndürülebilirken ormanlar için böyle bir şey söz konusu değildir. Yüzlerce, binlerce hektarlık bir orman yangınında ormanın her metrekaresine su sıkarak onu söndürmek mümkün değildir. Dolayısıyla büyük orman yangınları söz konusu olduğunda yanan alanları sınırlandırmak, yangının yayılımını önlemek için karşı ateş tekniği uygulanır. Bu tekniğin amacı ormanlarda sıkça gördüğümüz emniyet şeritleriyle benzerdir. Yangının ulaşabileceği alanı sınırlandırıp yangını kontrol altına almayı kolaylaştırırlar. Uzmanlar tarafından yangının ilerleyeceği rota çeşitli hesaplamalar sonrasında tahmin edilip bu olası bölgelerde çeşitli araçlarla ve yanıcı maddelerle yangın ekipleri tarafından yangın çıkarılır. İnsan kontrolü ile çıkarılan bu yangınlar aracılığıyla bölgedeki kuru dallar ve otlar gibi yangının devamlılığını sağlayacak yanıcı maddeler yok edildiği için devam etmekte olan asıl yangın bu bölgeye ulaştığında yanacak bir şey olmadığından söndürülüp kontrol altına alınabilir hâle gelir. Başka bir deyişle yanacak bir şey kalmadığında yangın devam edemez. Karşı ateş tekniği bu prensibe göre çalışır. 

7. Orman yangınları zararlı mıdır, değil midir? Ne zaman zararlı olur? 

Akdeniz ekosistemlerinde orman yangınları uzun yıllardır görülen bir şeydir ve doğal sürecin bir parçasıdır aslında. Yüz binlerce, milyonlarca yıldır bu ekosistemler yanıyor. Burada “yangın rejimi” dediğimiz bir kavramı konuşmakta fayda var. Yangın rejimi, bir bölgedeki orman yangınlarının tipini veya ormanın hangi mevsimlerde yandığını, yangının şiddetini ve birkaç diğer faktörü daha belirten ve içeren bir kavram. Biz yangın rejimlerini o bölgenin yangınlarını tanımlamak için kullanıyoruz. “Ekosistemler ve bitkiler yangına adapte olmuştur, yangına uyum sağlamıştır” derken aslında yangın rejimlerine sağlanan uyumdan bahsediyoruz. Basit bir örnek verecek olursak, bir bölgede yaz mevsiminde yüzey yangınları çıkıyorsa o bölgedeki bitkiler buna uyum sağlamıştır geçen yüz binlerce, milyonlarca yılda. Eğer ki herhangi bir sebep -iklim değişikliği ya da insan faktörü olabilir- o bölgedeki ekosistemi, o bölgedeki bitkilerin yüz binlerce yılda uyum sağladığı doğal ve tarihsel yangın rejimi döngüsünü değiştirirse o zaman yangınlar zararlı olabilir. Ne olabilir mesela? Yangının sıklığının artması ya da tam aksine yangın sıklığının azalması olabilir. Yangın sıklığının azalmasının neden zararlı olabileceğine dair bir örnek verecek olursak Amerika’nın sekoyaların bulunduğu bölgede izlediği politikaların sonucu olarak yeni sekoyaların büyümesinin nasıl kısıtlandığını inceleyebiliriz. Amerika’da bulunan bu devasa ağaçların yaşadığı ekosistemlerdeki yangınlar tamamen engellendi, çıkan her yangın söndürüldü. Daha sonrasında görüldü ki yeni sekoyalar büyümüyor ya da ağaçlar pek de sağlıklı değil. Dolayısıyla fark edildi ki aslında yangına ihtiyaç var bu ekosistemlerde. Yani tarihsel yangın rejimleri değişirse, yangınlar tarihsel döngülerinin dışına çıkarsa o zaman yangın zararlı olabilir. Bizim araştırmamız, gözlemlememiz gereken şey bu. “Tarihsel yangın rejimleri nelerdir? Acaba bunların dışına çıkıyor muyuz?” gibi soruları ve cevaplarını araştırmamız gerekiyor. Burada da iş bize düşüyor.  

8. Yangın sonrası fidan dikimini gibi uygulamaları ne kadar doğru buluyorsunuz? Sizce doğa kendi kendini onarırken insan bu sürece dahil olmalı mı? 

Şimdiye kadar söylediklerimin hepsi Akdeniz ekosistemi dediğimiz, Türkiye’de Çanakkale’den başlayan ve Adana’ya kadar ulaşan kıyı kesimi için geçerli. Karadeniz ormanları için geçerli değil çünkü orada çok farklı dinamikler işin içine giriyor. Akdeniz ekosistemlerinde yangından sonra fidan dikiminde bulunmak çok doğru bir davranış değil. Çünkü bu ekosistemler çeşitli adaptasyonlara sahip. Mesela kızılçamların normalde kapalı olan kozalakları yangın sonrası açılarak içinde sakladıkları tohumları yanan alanla buluştururlar. Bunun bir sonucu olarak zaten besin ve mineral bakımından zengin olan bu topraklarda dökülen tohumlar çok kolay bir şekilde çimlenebilir. Bunun dışında sadece yangın şokunu ve sıcaklığını yedikten sonra çimlenen tohumlar var. Örneğin normalde yüz tohumdan beş tanesi çimleniyorsa yangınla gelen sıcaklıktan sonra, yüz tohumdan doksan beş tanesi çimleniyor. Mesela dumanın içindeki kimyasallarla çimlenen tohumların olması gibi çeşitli adaptasyonlar var. Bu gibi adaptasyonlar, ormanların ve ekosistemlerin yangın sonrasında tekrar geriye dönmesini sağlıyor. Dolayısıyla, bizim bu yanan alanlarda, özellikle de dozerlerle alanı düzlemek ya da fidan dikim çalışmalarında bulunmak gibi agresif ve gereği olmayan müdahalelerde bulunmamamız gerekir. Kaynakları sınırlı olan bir ülke olarak buraya harcanacak olan parayı ve enerjiyi çok daha gerekli ve ihtiyaç olan yerlere harcayabiliriz. 

Son olarak bahsetmek istediğim, eğer tarihsel yangın rejimleri sıkıntıya girerse yenilenme kapasitesinde de bir düşme görebiliriz. Öngörülmesi pek mümkün değil fakat bu alanda yapılması gereken ciddi çalışmalar var. Çünkü yangın rejiminin değişmesi ormanların kendini yenileyebilme kapasitesini kötü etkileyebilir. İklim değişikliği, ormanların ve bitkilerin doğrudan kendilerini yenileyebilme kapasitesini düşürebilir. Bu faktörleri de düşünmekte fayda var. Örneğin bir kızılçam ormanı uygun koşullarda otuz senede tekrar eski boyuna ulaşabilecek seviyede büyüyebiliyor ve bu, ekosistemin doğal bir döngüsü oluyor. Fakat şu da önemli ki iklim değişikliği ve insan kaynaklı faktörler nedeniyle bazı şeylerin yolunda gitmeme ihtimaline karşı bu yanmış alanları gözlemlememiz ve her şey yolunda gidiyor mu diye takip etmemiz lazım. Ancak normal şartlarda beklenen her şeyin yolunda gitmesidir.

9.  Çağatay Tavşanoğlu’nun çalışmaları dışında fidan dikmenin zararlı olduğunu gösteren çalışma var mı? Bu durum sadece Akdeniz havzası için mi geçerli? Mesela ODTÜ Ormanı insan eliyle oluşturulmuş bir orman, neden Akdeniz’de fidan dikimi zararlıyken Ankara’da yararlı?

Çağatay hocanın bu konuyla ilgili bir çalışması var mı bilmiyorum. Bu, birçok bilim insanının ortak noktada toplandığı bir konu. Aynı durum, Akdeniz ekosistemleri için de geçerli. Eğer Karadeniz’de bir orman yanmışsa aynı şeyi söyleyemeyiz. Orada başka restorasyon çalışmaları, başka ağaçlandırma çalışmaları, başka çözümler düşünülmeli. Ben bu konunun hakimi değilim. Ankara’da yararlı olduğuna dair bir şey söyleyemeyiz. Çünkü insanlar özellikle İç Anadolu’daki stepleri, step bitkilerini, ekosistemlerini boş arazi olarak görürler ama aslında bu çok büyük bir yanlış. Stepler de bir doğal ekosistem, onlar da bir biyoçeşitliliği temsil ediyorlar. Orada da yaşayan çeşitli bitkiler, endemik türler, böcekler, kuşlar, çeşitli memeliler var. Sonuç olarak bizim gözümüze her boş gelen alanı yeşillendirmek ya da ormanlaştırmak gibi bir algımız var, bu aslında yıkmamız gereken bir şey. Neden fidan dikimi yanlış olabilir, çünkü Akdeniz’de her yanan alan orman değil. Yanan alanların arasında makilikler de var ve makiliklerin ormana dönüşmesi aslında bir biyoçeşitlilik kaybı. Akdeniz’de makilikler de bir biyoçeşitliliğe sahip. Bu bölgede yaşayan hayvanlar, çeşitli otsu odunsu bitkiler var. Dolayısıyla her boş gelen arazi aslında orman olmak zorunda değil. Savanlar da aslında bize boş geliyor olabilir ama savanları da gidip ağaçlandıralım gibi radikal fikirleri duymuyoruz ya da çayırları da ağaçlandırma ihtiyacı duymuyoruz. Böyle bir şeyi yapmaya gerek yok çünkü onlar da farklı biyoçeşitliliği, farklı ekosistemleri temsil ediyor. İnsan merkezli bir şekilde doğaya bakmaktan vazgeçmediğimiz, doğayı kontrol etmeye, doğayı değiştirmeye çalışmadığımız sürece çeşitli ekolojik süreçleri bozmaya devam edeceğiz. Dolayısıyla bu konuda bir şeyler düşünürken çok dikkatli olmakta fayda var.

10.    Orman yangınlarının yangın bölgesindeki popülasyonlar üzerindeki etkisi nedir? 

Hayvanlar yaşadıkları habitatları kaybediyorlar ve bu durum, özellikle ciddi büyüklükteki yangınlarda çok daha önemli oluyor. Mesela, yanan alanlarda bazı endemik bitkilerin olduğunu ya da endemik düzeyde bitkiler yoksa bile bazı nesli tehlike altında olan türlerin olduğunu biliyoruz ve bu yangınlar onların habitatlarını çok ciddi bir şekilde etkiliyor. Bizim aslında yangınların altında yatan sebepleri anlamamızın ve yangınları sadece söndürmekten bir tık daha ileriye götürmek istememizin bir sebebi de bu. Çünkü bu tarz büyük yangınlar felaket denecek boyutlara ulaştığında ciddi zararlara yol açıyor. Eğer ki kontrollü şekilde daha ufak müdahalelerle yangınlara izin verilirse o zaman bu tarz büyük, kontrolsüz yangınlar engellenebilir. Dolayısıyla hem bitkiler bundan faydalanabilir hem de yaban hayatına da faydası olabilir bu yangınların. Örneğin, Avustralya’da koalaların yaşam alanlarının ciddi şekilde yok edildiği konuşuluyordu. Bunun ne kadar doğru ne kadar yanlış olduğunu henüz kesin olarak bilmiyoruz, hâlâ ciddi bilimsel çalışmalar yürütülüyor. Beni takip edenler Twitter’daki paylaşımlarımdan görmüştür, hep söylerim: Akdeniz ekosistemlerindeki ormanlar yanacak, bu kaçınılmaz bir son. Özellikle bu tarz agresif yangın söndürme politikaları, “Her çıkan yangını engelleyelim, hızlıca söndürelim”düşünceleri devam ettiği sürece bizim büyük yangınlar yaşama ihtimalimiz artıyor. Çünkü bu “yangın söndürme tuzağı” denen bir tuzağa neden oluyor. Bu ormanlar yanmaya meyilli ormanlar olduğu için siz bu ormanlardaki yangınları söndürdükçe, engelledikçe o ormanlarda yanıcı madde birikiminin artmasına sebep oluyorsunuz. Ölü bitki parçaları, ağaçlar ya da canlı ağaçlar gibi yanıcı maddeler biriktiği zaman hele ki bir de kurak bir dönem varsa adeta patlamaya hazır bir bomba gibi bekliyor o ormanlar. Bir kıvılcım, tutuşma kaynağının ortaya çıkmasıyla böyle felaket boyutunda yangınlar ortaya çıkıyor. Dolayısıyla, dediğimi tekrarlıyorum: Bizim artık yangınların çıkış sebebinden daha ileriye gitmemiz lazım. Yangınların altında yatan sebepleri anlamak, sadece yangın söndürme politikalarından ziyade yangınları anlamak, hafifletmek ve bunlarla beraber yaşamayı öğrenmek lazım. Bu tarz daha detaylı araştırmalar yapıp bunları uygulamaya koymamız lazım. Son olarak şöyle bir şey de söyleyeyim: Bu alanda çalışan, alanında çok yetkin bir bilim insanı olan Juli G. Pausas’ın söylediği gibi “yangınsız bir dünyayı hayal etmek köşeli bir yuvarlağı hayal etmeye benzer, hayal edemezsiniz.” Bu sözü tekrarlamayı çok seviyorum. Bu yangınlar var olmaya devam edecek, bu yüzden bizim yangınlarla beraber yaşamayı öğrenmemiz şart. Bu, net bir gerçek. 

Kaynakça

Bekar, İ. (2021). Orman Yangınları. https://www.youtube.com/watch?v=iN0sPbICrDU

Önceki İçerik
Sonraki İçerik
BENZER İÇERİKLER

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Sponsor

Bu platform Nish Digital tarafından desteklenmektedir.

POPÜLER İÇERİKLER