Ana SayfaKampüsÖğretme ve Öğrenme Hakkını Engelleyici Davranışlar: Şenlik Nöbeti

Öğretme ve Öğrenme Hakkını Engelleyici Davranışlar: Şenlik Nöbeti

Uyku düzenim hâla nöbete göre ayarlanmış durumdayken, güneşin doğuşunu odamdan izliyorum. Oturup yazmaya başladığımda, kendimi nöbetin etkisinden hem fiziksel hem de duygusal olarak çıkamamış halde  buluyorum. ODTÜ’nün geleneklerine karşı savaş halinde olan atanmış ODTÜ Rektörlüğü, 2024 ODTÜ Bahar Şenliği’ni yasakladı. Bahar Şenliği’nin organizasyonunu üstlenen UGT’nin çağrıları üzerinden binlerce ODTÜlü’nün katıldığı eylemler düzenlendi. Kayyumluğun sessizliği ve iletişimsizliği ile karşılaşılan bu eylemler ardından, yaklaşık bin kişinin katıldığı bir eylemin sonucunda #DevrimiAlanaKadar kampanyası ile rektörlüğün önünde çadırların kurulmasıyla nöbet başlatıldı. On bir gün süren nöbet, 270’ı aşkın saat boyunca öğrenciler, mezunlar, sanatçılar ve topluluklar tarafından yapılan çeşitli etkinliklerle gerçekleşti.

Nöbet önemli kazanımlar elde etti. “Biz ayda bir buraya gelmek zorunda mıyız?” diyerek alay ettiğimiz yeri, anayasal haklar ve özgürlükleri çiğneyerek elimizden almaya çalışan rektörlüğe karşı, Rektörlük önü eylem yasağı fiilen etkisiz hale getirildi. Şenlik eylemleri bizlere, muhatabımız olan rektörlüğü protesto etmek için rektörlüğün önünde buluşmanın dünyanın en doğal şeyi olduğunu hatırlattı. 

Kazanımların en önemlisi, ODTÜ’nün evimiz olduğunu ve bu evin Türkiye’ye çok benzediğini fark ettirmesiydi. Önünden geçerken iğrenerek baktığımız yer; artık yemek yediğimiz, ağladığımız, güldüğümüz, uyuduğumuz, soğuktan titrediğimiz, bağırarak şarkı söylediğimiz, öpüştüğümüz, sarıldığımız ve halay çektiğimiz yer oldu. Bu ev bir aile barındırıyor ve bu aile, farklı insanlardan oluşuyor. Bu ailede doğuyorsun, sonra kendini atanmış bir baba ile karşı karşıya buluyorsun; gücünü göstermeye çalışıyor: bazen şiddet uygulayarak, bazen sessizliğiyle cezalandırarak, bazen gaslighting yaparak, bazen yalan söyleyerek, bazen alay ederek… Bu aile evinde, babadan kurtulana kadar direnmekten ve birbirimize sıkı sıkıya sarılmaktan başka seçeneğimiz yok. Bunu hepimiz iyi biliyoruz, en çok kadınlar ve lubunyalar bunu biliyor; bir yandan durumun benzerliği trajikomik, bir yandan da çoktan anladığımız, kesişimsellik dediğimiz şeyi anlatıyoruz.

On bir gece boyunca o nöbetteydim ve bu bana ODTÜlü olmanın anlamını yeniden hatırlattı. Özgürlüğün, müziğin ve neşenin bize ne kadar yakıştığını hatırladım. Birbirimize ne kadar benzediğimizi ve ne kadar ihtiyaç duyduğumuzu hatırladım. Beraber yaptığımız her yemek, birbirimizi yağmurdan korumaya çalışmamız, travmalarımızı anlatırken ağladığımız her an, yüksek sesle güldüğümüz her şaka; iyi ki ordaydık, iyi ki biz varız.

Ancak, bu nöbeti yaşarken “Bu okuldan nefret mi ediyorum, yoksa aşık mıyım?” sorusunu sormamak mümkün değildi. Gökkuşağı bayrağının alakasız gelmemesi, Amed Spor bayrağının -takımın şampiyon olduğu gecede- asılmasının bu kadar tetiklememesi, asılan Atatürk portresinin boyutunun tartışılmaması, “Faşizme karşı bacak omuza” sloganından rahatsız olunmaması ve aynı konularda uzun uzun tartışmamamız gerekiyordu. Kısacası, iktidarın yıllardır süren ötekileştirme ve kutuplaştırma politikası aramıza bu kadar sızmış olmaması gerekiyordu. Bu politikanın yaygınlaştırılmasını üstlenen ve iktidarın uzantısı olan kayyum rektör başarıya ulaşıyor gibi görünse de, nöbet 10 gece boyunca devam etti ve tüm farklılıklarımızla birlikte yan yana yürümekten vazgeçmedik. 

On bir gece çok uzun ve çok soğuktu: “ODTÜlü uyudu sandınız, lakin direniş için  kestiriyordu”. Her şeye rağmen pes etmedik ve eminim ki hepimiz bu nöbete katkıda bulunduğumuz için gururluyuz. Kampüsümüzde KYK istemiyoruz demek için Kavaklık’ta nöbet tutanlar gibi, karanlığa karşı gökkuşağı merdivenlerinden vazgeçmeyip 44 gece nöbet tutanlar gibi, rant yolu direnişinde ve sayamadığım birçok mücadelede olduğu gibi ODTÜ ayakta, devrimci geleneğini sürdürüyor. Kurtuluşumuzun tek başımıza olmayacağını artık anladığımızı varsayarak Filistin için kurdukları çadırları ile ABD ve Avrupa’da direnen öğrencilere, Türkiye’de özgür ve demokratik üniversiteler için direnen herkese selam olsun.

Localar, Özgür Özel kadın, gökkuşağı bayrağı altında uyuyan kişi, “Ellerinde Pankartlar” çocuk, Parla Çankaya; nohut ekmek, hazır çorba, tavana yapıştırılmış çiğ köfte, yoğurtlu makarna, devrim battaniyesi, salçalı simit, mantı; jeneratör, Bandista, Moğollar, Kamufle ve şu an yazamayacağım ama asla unutmayacağım birçok şey… Fragman bu kadar güzel ise, şenliği gerçekten hayal edemiyorum.


Editörler: Berk H. Topaktaş, Ece ÖzbayZeynep Sena Yüksel

Önceki İçerik
Sonraki İçerik
BENZER İÇERİKLER

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Sponsor

Bu platform Nish Digital tarafından desteklenmektedir.

POPÜLER İÇERİKLER