Wet-Collodion

Teknolojinin ilerlemesi ve dijitalleşme ile birlikte fotoğraf üretimi ve tüketiminin hızla arttığı günümüzde, her iki dakikada bir 19. yüzyılda çekilmiş tüm fotoğraflardan daha fazla fotoğraf çekiliyor. Size bu yazıda, 1851 yılında keşfedilen ve hâlâ kullanılmaya devam edilen bir fotoğraf tekniği olan wet-collodion’dan bahsedeceğim. Wet-collodion tekniğini anlatmadan önce tekniğin oluşum sürecine kadarki gelişmeleri kısaca inceleyelim. 

Bilim insanları ve sanatçılar tarafından kullanılan camera obscura ile elde edilen görüntüler tarihte birçok kişi tarafından sabitlenmeye çalışılmıştır. Latince ‘‘oda’’ ve ‘‘karanlık’’ sözcüklerinden türetilen ve optik bir olgu olan camera obscura, temelde dışarıdaki görüntünün küçük bir delikten geçerek ters dönmüş şekilde bir yüzeye yansıtılmasıdır. 1826 ya da 1827 yılında Nicéphore Niepce’nin dünyada bilinen ilk fotoğrafı camera obscura ile 8-9 saat pozlama yaparak çektiği düşünülmektedir. Niepce’nin notlarını kullanan ve aynı fotografik süreci uygulayan bir araştırmacı, pozlama süresinin birkaç günü bulduğunu da belirtmiştir.

Point de vue du Gras, Nicéphore Niepce, 1826-1827, helyograf, 16,5 x 20 cm

Bu fotoğrafı çekmek için Niepce, kurşun-kalay karışımı bir levhayı doğal bir asfalt olan bir kimyasal ile kaplamış ve kaplamayı ışığa maruz bırakarak sertleştirdikten sonra lavanta yağı çözeltisi ile yıkadığında geriye yalnızca sertleşen kısımlar kalmıştır. Diğer bir deyişle görüntü güneş ışınları tarafından oyularak oluşmuştur. Niepce’nin bu yöntemi, başlıca iki nedenden dolayı sürdürülebilir olamamıştır. Bunlardan ilki fotoğrafın çok uzun sürede pozlanmış olmasıdır. İkincisi de görüntünün net olmamasıdır. Fotografik anlamda, görüntüyü bir yüzeye sabitlemeye çalışan bir diğer kişi de Daguerre olmuştur. Daguerre, Niepce ile beraber ortak çalışmaya başlamış ve Niepce’nin 1833’de ölmesi üzerine çalışmalarını tek başına devam ettirmiştir. Daguerre’nin tek başına devam eden çalışmaları, 1839 yılında daguerreotype ile sonuçlanmıştır. 

Boulevard du Temple, Louis Jacques Mandé Daguerre, 1838-1839, daguerreotype, 15 x 18,5 cm

Daguerreotype tekniğinde bir parça bakırın gümüşle kaplanıp ayna gibi cilalanması gerekmektedir. Cilalanmış levha, sonrasında iyot buharıyla ışığa duyarlı hale getirilir ve pozlamanın yapılacağı ‘‘karanlık kutuya’’ yerleştirilir. Görüntünün elde edilebilmesi için gerekli pozlama süresi, öznenin çevresindeki ışığın kuvvetine bağlı olarak değişir ve pozlama sonrasında bir görüntü elde edilir. Kutudan çıkarılan levha, geliştirme aşamasında başka bir kutuda cıva buharında tutulduktan sonra ışığa olan duyarlılığının sonlanması için kimyasal bir işlemle yıkanır. Tüm işlemlerin sonunda pozitif tek bir görüntü elde edilir. Pozitif görüntüde konunun parlak noktaları açık tonlarda, gölgeleri koyu tonlarda; negatif görüntüde ise konunun parlak noktaları koyu tonlarda, gölgeleri açık tonlarda gözükür. Kısaca negatif, görüntünün aydınlık ve karanlık taraflarının tam tersine dönmüş hâlidir.

William Henry Fox Talbot’un tekniği calotype, uzun bir pozlama süresi gerektiren tuz baskı işlemleri geliştirilerek 1841 yılında bulunmuş ve bu teknikte gümüş nitrat kaplı kağıt kullanılmıştır. Daguerreotype tekniği ile doğrudan tek bir pozitif elde edilebiliyorken calotype tekniği ile ışığa duyarlı kağıt üstünde negatif görüntü elde edildikten sonra elde edilen görüntü pozitife çevrilerek çok sayıda pozitif baskı elde edilmiştir.  Bir negatiften çok sayıda pozitif elde edilebilmesi, görüntülerin çoğaltılabilmesini sağladığından bu gelişmenin fotoğrafçılık için önemli bir nokta olduğunu söyleyebiliriz.

The Haystack, William Henry Fox Talbot, 1844, calotype, 16 x 21 cm

Calotype tekniği, kağıt kullanılması sebebiyle daguerreotype’den daha ucuz bir yöntem olmasına rağmen görüntülerin netliği ve ışık-gölge kontrastı açısından daha düşük kalitededir. Calotype tekniğindeki kağıt doku efektleri; görüntünün kontrastı, ayrıntıları ve dokularını kaydetme yeteneğini sınırladığından calotype tekniği de sürdürülebilir olamamıştır. 

1851 yılına gelindiğinde Frederick Scott Archer tarafından bulunan wet-collodion tekniği calotype ve daguerreotype’in yerini almıştır. Bunun sebebi wet-collodion tekniğinin daguerreotype ile elde edilenler kadar kaliteli olması ve calotype tekniğinde olduğu gibi bir negatiften çok sayıda pozitif elde edebilme özelliğini barındırmasıdır. Kısacası wet-collodion tekniği, daguerreotype ve calotype tekniğinin güçlü taraflarının bir birleşimi gibidir. Ancak bu teknikte de kaplama, pozlama ve banyo işlemlerinin belirli bir süreyi geçmemesi ve stüdyo dışı çekimlerde karanlık odanın, fotoğrafın çekileceği yere taşınması gibi zorluklar vardır. 1851 yılına kadarki fotoğraf tekniklerinin gelişim sürecini kısaca anlatıp wet-collodion tekniği hakkında da kısa bir bilgi vermiş oldum. Gelin şimdi teknolojinin getirdiği hızla çekilen dijital fotoğrafların aksine tamamen kimyasal bir süreç olan wet-collodion tekniği ile bir fotoğraf nasıl üretiliyormuş onu öğrenelim.  

Wet-collodion tekniğinde cam veya parlak siyah bir metal, önceden hazırlanmış bir kimyasal karışım olan ve bu tekniğe ismini veren kolodyum ile kaplanıp gümüş nitrat banyosunda bekletilerek ışığa hassas hale getirilir. Işığa hassas hale gelme süreci; camın veya metalin yüzeyine sürülmüş kimyasal karışımın içerisindeki metal tuzlarının, gümüş nitratla reaksiyona girmesidir. Böylece siyah ya da şeffaf bir camın veya siyah bir metal plakanın üzerinde el yapımı tek pozluk ham bir film tabakası oluşturulmuş olur. Wet-collodion tekniğinde oluşturulan film tabakasının analog fotoğrafçılıkta kullanılan filmlerin ilk hali olduğu da söylenebilir. Daha sonra üzerinde film tabakası oluşturulan cam veya siyah metal plaka ‘‘fotoğraf makinesininin’’ içerisine yerleştirilir ve pozlanır. Pozlamadan sonra karanlık odada geliştirici ve sabitleyici banyo işlemleri uygulanır. Pozlama sonrasında ışık gören bazı gümüş molekülleri, geliştirici banyo sayesinde görüntü olarak ortaya çıkar. Bunun yanında ışık görmeyen gümüş molekülleri de plakanın üzerindedir. Işık görmeyen gümüş moleküllerinin pozlama sonrasında ışık görüp kararmaması için tamamen temizlenmeleri gerekir. Yoksa fotoğraf zaman içerisinde kararır ve yok olur. Sabitleyici banyo da bu noktada devreye girer. Sabitleyici banyonun işlevi, ışık görmemiş gümüş moleküllerinin plakanın üzerinden temizlenmesidir. Fotoğrafın pozlanmasından sabitleyici banyo işlemine kadar tüm sürecin yaklaşık olarak 10 dakika içerisinde tamamlanmış olması gerekir. Aksi hâlde kimyasal maddeler kuruyacağı için fotoğraf bozulur. Bu sebeple fotoğrafçılar, stüdyo dışı çekimlerde banyonun yapıldığı karanlık odayı da yanlarında taşımak durumunda kalırlar. Bazı fotoğrafçılar bunun için çadır veya karavan kullanırken bazıları da karanlık oda işlemi için özel olarak yapılmış kutular kullanırlardı. Plakanın üzerindeki görüntü gümüş olduğu ve gümüşün havayla teması durumunda kararacağı için tüm işlemlerden sonra görüntünün uzun yıllar korunabilmesi adına vernikleme de gerekir. 1850’li yıllarda bu teknikle çekilmiş fotoğraflar vernikleme sayesinde günümüze kadar ulaşabilmiştir. Wet-collodion tekniği kullanılarak hazırlanmış cam negatif görüntüler, kağıda kontak baskı ile çoğaltılabilir veya pozlanmış negatif camın arkası siyah bir madde ile kaplanarak ya da camın arkasına siyah bir plaka konularak tek pozitif bir fotoğraf elde edilebilir. Direkt bir pozitif fotoğraf etmenin yolu da siyah bir metal plakanın veya siyah camın üzerine görüntünün pozlanması ve banyo işlemlerinin yapılmasıyla olur. 

June Lake, Ian Ruhter, 2010, tintype, 8″ x 10″

Fotoğrafçılığın gelişmesinde önemli bir yere sahip daguerreotype ve calotype tekniği oldukları yerde kalırken o dönem için devrim niteliğinde bir gelişme olan wet-collodion tekniği, gelişerek günümüzde film fotoğrafçılığında kullanılan filmlerin temelini oluşturmuştur. Wet-collodion tekniğinin kendinden önceki tekniklerin güçlü taraflarını birleştirmesi ve Frederick Scott Archer’ın icadını hiçbir telif talebinde bulunmadan insanlığın kullanımına sunmasıyla fotoğrafçılık daha çok gelişmiş ve hızla yayılmıştır. Fotoğrafın gelişmesine çok önemli katkıları olan wet-collodion tekniği, günümüzde hâlâ birçok fotoğrafçı tarafından kullanılmaktadır. Bu fotoğrafçılardan Ian Ruhter ve Kerim Süner’in çalışmalarına bakabilir, teknikle ilgili daha çok bilgiye ulaşabilirsiniz. 

Kaynakça 

  • Kanburoğlu, Ö. (2007), A’dan Z’ye Fotoğraf, Say Yayınları
  • Smith, I.H. (2020), Fotoğrafın Kısa Öyküsü, Hep Kitap
  • Hedgecoe, J. (2007), Her Yönüyle Fotoğraf Sanatı, Remzi Kitabevi

1851.Studio. https://www.1851.studio/teknik

Önceki İçerik
Sonraki İçerik
BENZER İÇERİKLER

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Sponsor

Bu platform Nish Digital tarafından desteklenmektedir.

POPÜLER İÇERİKLER