İnsan ilişkileri üzerine konuşurken kabul etmemiz gereken en büyük gerçeklik şudur:
“İnsan ilişkileri doğa kanunlarına aykırı ve sağlıksız temeller üzerine inşa edilmiştir.”
Bu durum, bu basit ama temel bozunum insanın kökten değişmesine sebep olmuştur. Bu değişimden yayılan dalgalar, insanın medeniyet inşasında yarattığı bozukluktan dolayı temelin son derece dayanıksız olmasına yol açmıştır. Yani diyeceğim o ki; istediğimiz kadar gelişelim, istediğimiz kadar medeniyetimizin ihtişamlı olduğunu savunalım, medeniyetimiz er ya da geç yıkılmaya mahkumdur.
Peki bu hatalar nelerdir?
Birden fazladır. Lâkin üzerinde özel olarak durmak istediğim hata insan ilişkileri üzerine olan yaptığımız hatalardan biridir. O da sevgi temelli saygı üzerine kurduğumuz ilişkilerdir.
Doğada temel sevgi dışında -burada kastım ebeveyn ve çocuk arasındaki sevgidir- her şey saygı temelli sevgi üzerine kuruludur. Kedi yavrularına bir göz atalım. Bir kedi, yavrusunu yeteri kadar büyüttükten sonra kendinden uzaklaştırır. Eğer A kedisi olarak adlandıracağım yavru kedi annesinden uzaklaşmak istemez ve kendi hayatını kuramazsa anne kedinin yanında yaşama şansı yoktur. Temel sevginin yavaş yavaş yerini saygı temelli sevgiye bırakan anne kedide acımasız görülebilecek bir davranış meydana gelir.
Anne kedi yavrusunu istemez.
Ve zamanın da ilerlemesiyle bize acı gibi görünecektir ama aslında doğrusu budur. A kedisinin doğada yaşayamayacağını anladığı için yavrusunun açlıktan ölmesi yerine onu öldürür veya ölmesine göz yumar. Bu davranış her canlıya kodlanmış olan “doğal seleksiyon” güdüsüdür.
Ve bu güdü insanda da vardır.
Lâkin insan bu güdünün kendisinde olduğunu inkar eder, zira “medeniyet”te böyle bir şey yoktur. İnsana göre medeniyetin özü sevgidir. Bu yanlışlık insanın çevresinde “samimi samimiyetsizlik”lerin doğmasına sebebiyet verir. Bu ilişkilere verilebilecek en büyük örnek akraba ilişkileridir. Kan bağından dolayı birini sevmek zorunda bırakılmak bir süre sonra o insandan nefret edilmesine sebep olur. Çünkü temelde hiçbir insan birbirini sevmeye programlanmamıştır. İnsanın temelde programlandığı tek şey hayatta kalmaktır.
Bu sağlıksız ilişki biçimi insanı son derece kötü etkiler ve öyledir ki insanı, başka insanlara bağımlı hale getirir. Bu bağımlılık ilk başta insana özünde olmayan bir güç verir ve bu doğal olmayan güç insanın hayal kurmasına sebep olur. Bu hayallerde düşmekten korkusu olmadığından ve bağımlı olduğu sevgi selinin her zaman yanında olacağını düşündüğünden çok iyimser hayaller kurar. Bu hayallerde kendini kral veya kraliçe ilan eder. Oysa kral ve kraliçe çağı çoktan geride kalmış aptal bir feodal yaşam kusurudur. Bittabi, bir hayalin yaşamın merkezi olabilmek için belirli bir kültürel birikim ve çalışma disiplini gerekir. Lâkin çevresindeki sağlıksız ilişki biçimiyle yetiştirilmiş ve tabiri caizse afyonlanmış olan insan bunu göremez ve gereksiz bir özgüven ile büyür. Bu özgüven, birikim ile birleşemeyeceği için insan hayatı boyunca istediği hiçbir şeyi başaramaz. Bu başarısızlık da zamanın hızlı akışıyla birleşerek insana hayatının ilk soğuk duşunu aldırır. Bu soğuk duş ise başarısızlıkların devamından dolayı kendini acımasız bir silleye dönüştürecektir.
Ve insan bu silleyi yemekten korktuğundan kendine bir çıkış kapısı aramaya başlar.
Dünya, onun hayal ettiği kadar iyimser bir yer değildir. Sevgi yalanıyla büyüdüğünden toz pembe hayallerinin üstüne kurduğu kişiliği çalışmayı ve her şeye sıfırdan başlamayı kabul edemez. O da kurtuluşu en sonunda farklı bir hayaller kurgusunda bulacaktır:
“Kendini hurafelere ve batıl inançlara kaptırır.”
Bu kaptırış onu sorgulamaktan alıkoyar, yavaş yavaş aptallaşır ve bir kukla haline gelir.
Ve doğal seçilim bir bireyi daha yok eder.
Bunu engellemenin tek yolu insana temel duygunun saygı olduğunu öğretmektir. İnsan; hayatı boyunca saygıyı hayatının ana amacı olarak belirlemeli, ilişkilerini saygı temelli sevgilerin üzerine kurmalı ve en önemlisi de “kendisinin saygısını” kazanmalıdır.
Sağlıklı bir medeniyet inşa etmenin temellerinden biri budur.
İlham Verenler
- Kuran-ı Kerim
- İncil
- Aylak Adam – Yusuf Atılgan
- Tanrı’nın Tarihi – Karen Armstrong
- Hayvanlardan Tanrılara “Sapiens” – Yuval Noah Harari
- İnsan Çoğul ve Tek Başına – Friedrich Nietzsche
- Kahin – Friedrich Nietzsche