Ana SayfaGenelKamber Ateş Nasılsın?

Kamber Ateş Nasılsın?

Bir kıvılcımla yanıp nice hayatların sönmesine sebep olan 12 Eylül Darbesi… Çoğu insanın hayatında kocaman, silinmez bir leke bırakmıştır. Halkın korkutularak, ezilerek, sindirilerek özgürlüklerinden koparılmasının miladı; insanı insan yapan her değerin unutulduğu ve unutturulduğu günlerin başlangıcıdır. Onlarca insana işkence yapan, idam hükmünü veren, demir parmaklıklar arkasında bir ömür vaadedenlerin aksine bu ülkenin ve halkının bağımsızlığını, kurtuluşunu isteyen binlerce insanın hayatını, geleceğini çalan; tarihin tozlu sayfalarına gömülüp bir daha çıkmaması gereken bir yüz karasıdır. Gençleri darağacında görmediklerinde kana susamışlıklarını bastıramayanlar yargılanmadığı sürece Türkiye’nin bir demokrasi karikatürü olmaktan asla kurtulamayacağının 41 yıllık kanıtıdır. 12 Eylül’le hesaplaşmak bizzat bu deneyimin hatırlanmasını ve özeleştirisinin yapılmasını sağlayabildiği oranda, kolektif özgüveni besleyecektir. Böyle bir kazanım, kuşkusuz, genel olarak geçmişle hesaplaşma iradesini güçlendirir. 12 Eylül, yargılamanın/yas tutmanın/telafinin ötesinde; pozitif, inşacı bir hesaplaşmanın nesnesi olma potansiyeline sahiptir. 12 Eylül üzerindeki göz perdesinin yırtılması, bütün bu histerik körleşmeye,  esasen örtbas siyasetine son veren bir uyanış; hatta bütün hafızamızı tazeleyen, bütün unutulanları hatırlatan bir hatırlayış olabilir. Bu hatırlama sürecinin canlanması adına yapılabilecek en temel şey, 12 Eylül rejiminin somutlaştığı cezaevlerinin üzerimize örttüğü karanlık örtüyü kaldırmak için orada yaşananlarla yüzleşmek. 12 Eylül sonrası hapse girenlerin tarifsiz işkencelere maruz kaldığı; ölümlere, yüzlerce insanın sakat kalmasına, sinir sistemlerinin tahribine ve işkenceye dayanamayan tutukluların intiharlarına neden olan uygulamalara ev sahipliği yapan, işkence laboratuvarları denilecek cezaevleri. Cumhuriyetten yaralı kuşakların yaratıldığı cezaevleri.

İşkenceler, insanlık dışı uygulamalar, ölümler, sakat kalmalar ve daha niceleri. Sırf etnik kökeninden dolayı hiç yere alıkonmuş insanların çığlık izleri hâlâ duvarlarında durur bu cezaevlerinin. Bu tutukluluk halleri sadece tutuklular değil aileleri için de işkencedir aslında. Hali hazırda seyrek olan görüş günlerinde döneme dair içimize işleyen hikayelerden biri de Kamber Ateş’in hikayesidir.

Mamak Cezaevi’nde hakkında idam kararı çıkan Kamber Ateş, 1983 senesinin ağır koşullarında tecritte tutulurken bir mektup gelir. Mektupta annesinin oğlunu ziyarete geleceği söylenir Kamber’e. “Önümüzdeki görüşte annen ziyaretine gelecek. Annen sen içeri düştüğün günden beri, ‘Ne olur beni oğluma götürün. Dünya gözüyle oğlumu son bir kez daha göreyim’ diyerek başımızın etini yiyordu. Kısmet bu görüşeymiş, getiriyoruz.”

Anne İpek Ateş değil Ankara’ya gitmek, daha önce Sivas-İmranlı sınırlarının dışına adımını dahi atmamıştı. Ne var ki oğlunu göreceği için heyecanlanan anne Ateş’in görüşte yaşayacakları hakkında en ufak fikri dahi yoktu. Faşist diktanın birebir yansıması olan Mamak görüşlerinde kısık sesle konuşmak, el, kol, yüz hareketleriyle işaretleşmek ve Türkçeden başka bir dille konuşmak kesinlikle yasaktı. Bu yasak herhangi bir biçimde ihlâl edildiği anda görüş kabininin her iki tarafında, giriş kapılarının önünde alıcı kuş gibi bekleyen görevli askerler, talimatlara uyulmadığını belirterek hemen “görüş bitti” diye böler, tutukluyu apar topar görüşçüsünün gözleri önünde tartaklayıp götürürdü. 

O güne kadar memleketinden dışarıya adım atmayan, kendini Kürtçe dışında bir dille ifade edemeyen annelerden biri de İpek Ateş’ti. Görüş günü geldi, anne İpek Ateş diğer yavrusunu da yanına alıp Mamak Cezaevi’nin yolunu tuttu. Kamber’in aklı annesiyle yapacağı görüşte, kulağı hoparlördeydi o esnada. İsmi anons edilir edilmez koşar adımlarla çıkıp annesine koştu Kamber. Gözlerinde içinde büyüttüğü özlemin yangısıyla tel örgüye sarıldı hem anne hem oğul. 

Anne sorar: Kamber Ateş Nasılsın?

-İyiyim anne, sen nasılsın?

Anne hasretle gözlerinin içinde baktı oğlunun ve ağzından yine o çat pat söyleyebildiği cümle döküldü: “Kamber Ateş Nasılsın?”

-İyiyim anne, çok iyiyim. Siz nasılsınız?

Anne iç çekerek sustu ve o derin sessizliğin ardından bir anda kafasını kaldırıp oğlunun gözlerinin içine baktı ve tekrarladı: “Kamber Ateş Nasılsın?”

Annesinin Türkçe’yi öğrenemediğini;  kardeşinin, annesine yol boyunca sadece bu üç sözcükten ibaret kısacık cümleyi ezberletebildiğini fark etti Kamber. Özlemin kelimelerle vücut bulmaya belki de en çok ihtiyaç duyduğu bu anda aralarında duvara emir kipiyle çekilen “Türkçe Konuşacaksın!” seti vardı. Annesiyle sadece bakışmakla yetiniyor, gözlerinden düşen damlaları gören anne, özlemini içinde barındırmaya dayanamadığı anlarda şefkatli bir tonla “Kamber Ateş Nasılsın?” diye dile geliyordu. Uzun bakışlar ve sınırlı sayıda sözcükle geçen görüş tiz bir düdük sesiyle bölündü, bu belinde copla dikilen askerin “Görüş bitti!” uyarısıydı. Anne, ağzından çıkan son “Kamber Ateş Nasılsın?” cümlesiyle  “Hoşçakal güzel yavrum.”  demek istemişti belki de.

Bu üç kelimeden oluşan kısacık cümle İpek Ateş’in dilinden çıktı, tüm dünyayı dolaştı. Tiyatrolara, filmlere, şiirlere konu oldu her santimetrekaresinde işkencelere, vahşetlere tanıklık eden 12 Eylül hapishanelerinin çirkin imzasını attığı bu hikâye. Bu şiirlerden biri de Gülsüm Cengiz’in dili yasaklı herkese ithaf ettiği aynı isimli şiiridir:

“…Dilim tutuklu oğlum seninle konuşamam. 

Gözlerime iyi bak, sana veda ederken.

 Hüznünde gözlerimin, 

o masmavi gökyüzü başı dumanlı dağlar, 

kırlardaki çiçekler çağlayan ırmaklar var. 

Uğrunda savaştığın o sevgi ve özgürlük. 

Oğulcuğum, hoşçakal…”

Bugünden tam 41 yıl önce, karanlık eller senelerdir giydirmeye çalıştıkları deli gömleğiyle beraber, Türkiye’yi kendi kokuşmuş karanlıklarına bir kez daha gömdüler. Bir kez daha ezdiler kendilerinden olmayanları. Bir kez daha işlediler ardı arkası kesilmeyen insanlık suçlarını. Bir kez daha inançları uğruna çarpışanları darağacına gönderdiler. Bir kez daha mücadeleyle kazanılan hakları un ufak ettiler. Bir kez daha berrak zihinleri karanlığa mahkum ettiler. Bir kez daha, bir kez daha, bir kez daha…Ve elbette bir kez daha oldu, ama son kez olmadı… 

Kaynakça:

140journos. (2017) Maarif Takvimi: 25 Mart. Medium.
https://140journos.com/maarif-takvimi-25-mart-69b9ec00c27f

Cemal, H. (2003). Kürtler. Doğan Kitap.

İnsan Hakları Derneği. (2010). 12 Eylül 1980 Askeri Darbesine İlişkin Suç Duyurusu.
https://www.ihd.org.tr/12-eylul-1980-askeri-darbesine-iliskin-suc-duyurusu/

Kamber Ateş Nasılsın?. (2011). YouTube.
https://www.youtube.com/watch?v=1XxNPhlQT5A&ab_channel=kisafilmdayanismasi

Şahin, B. (2015). Darbeciler Hesap Vermeden Öldü, ‘Kamber Ateş Nasılsın?’. Diken.
https://www.diken.com.tr/darbeciler-hesap-vermeden-oldu-kamber-ates-nasilsin/

BENZER İÇERİKLER

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Sponsor

Bu platform Nish Digital tarafından desteklenmektedir.

POPÜLER İÇERİKLER