Tanrı dünyayı 7 günde yarattı çünkü-
Aç kalmamak için emeğini satmak zorunda kaldığı bir işi, akademik hedefleri, gelecek kaygıları ve ekonomik sorunları da yoktu. Ailevi sorunları, barınma problemi ve sağlık sıkıntıları da yoktu.
Bizlerin var.
Bizlerin devamlı mücadele etmesi gerek, bizlerin hep bir kavgası var. “Yarın” denildiğinde aklına “gelecek” değil sadece “ertesi gün” gelenlerin, “gelecek”i zaten ertesi günden ibaret olanların ve ertesi sabah uyanacağı dünyayı gece gözlerini kapadığı dünyadan daha kötü bulmamayı umanların kesişim kümesinde, adetâ şarampolden aşağı yuvarlanan bir otobüste başımıza bir şey gelmesin diye can havliyle otobüse sıkı sıkı tutunan pasaportsuz yolcularız.
Sonsuz dişli bu çarkın plastik beyaz gülleri olan ve tek vasfı halihazırda dönen bu çarka yeni dişler katmaktan ibaret olan insan kaynakları departmanlarının en temel düzey sosyal bilim muhtevasından yoksun ürünlerinden birinin hem hedef kitlesi hem öznesi bizleriz, Z kuşağı. Buradaki “kuşak”ın tek ortak noktası, bütün bireylerinin Bethlehem’li bir yetimden aşağı yukarı iki milenyum sonra doğmuş olması. Tanımı böyle yapılan bu “kuşak”a yeni doğmuş kız kardeşinin parasızlıktan dolayı köyün pazarında satılmasına şahit olan Afganistanlı Mansur da mensup. Mansur’un büyükelçilikte çalışan akrabasını, Taliban’ın kucağına bırakan Finlandiya’da yaşayan ve bu olaydan haberi olmasını geçin Afganistan’ın haritadaki yerini dahi bilmeyen Rasmus da mensup, Atlanta’da yokluk içinde doğan ve gittiği her yerde sistematik ırkçılığa maruz kalan Darius da mensup. Yüksek olasılıkla siz de mensupsunuz.
Peki bu insanların ortak noktası ne? Doğum tarihleri ve kendilerinden önce gelenlerin kurduğu düzenin mahvettiği bir dünyanın son demlerinde yaşamaları dışında hiçbir şey. Bizleri belli kalıplara sokup bize belli özellikler atfetmeye çalışanlar bu durumun gayet farkındalar; gerçekten birbirimize benzeyip benzemediğimiz, ortak noktalarımızın olup olmadığı zerre umurlarında değil. Bütün bu kuşak mevzusu sadece tüketim çılgınlığının içinde kendimizi bir gruba ait hissetmemiz, daha kolay ve sistematik sömürülebilmemiz için ortaya sürülmüş bir zırva. Türkiye gibi aşırı politize olmakla apolitik olacak kadar sindirilmek arasında adetâ arafta kalmış ülkelerde, bizlere seslenerek oyumuzu isteyen 90’ların meçhul failleri de bütün bu “kuşak” kavramına dört kolla sarılıyor. Son zamanlarda çıktıkları tek tük atakları dışında kayda değer vaatler vermekten yoksun olan beceriksiz “alternatifler”, bu gibi popülist söylemlerle bizden medet ummalarına rağmen bu ağızlarıyla, bizim neden onlardan medet ummamamız gerektiğini açık ve net bir şekilde göz önüne seriyorlar.
Hayatımıza halihazırda yön verenler hakkında söyleyecek bir şey kalmadı, burada AKP eleştirmenin artık gerekli olduğunu düşünmüyorum. Ne var ki bizi bu illetten kurtaracaklarını söyleyenler, hayatımıza yön vermek isteyenler; kendilerine karşı işlenen dehşetengiz insanlık suçlarından kaçarak uzak topraklara sığınanlara, “onlar da kalıp savaşsalarmış” cevabını verip kendi yaşadığı soruna karşı bir şeyler yapması gerektiğinde “bir sonraki seçimde gidecekler zaten” diyerek en ufak aksiyon almaktan acizler. Küçük bir toplumsal hareketlenmeden sonra “ekmeklerine yağ sürüyorsunuz” deyip hâlâ 83 yıl önce ölmüş bir isyancının gelip mucizevi bir şekilde kendilerini kurtarmasını bekliyorlar, “iş beğenmiyorsunuz, her şeyin en iyisini istiyorsunuz” deyip fırtınalı havalarda sıcacık evlerinde verdikleri siparişte en ufak yanlış olunca ortalığı ayağa kaldırıyorlar. “Üniversitede siyaset yapılmaz siyaset yapacaksanız mecliste yapın” diyerek hak arama mücadelesinin, kuşa dönmüş KYK kredisiyle bir sonraki ayın 7’sine kadar aç kalmamayı planlayanlan bizlerin değil on binlerce lira maaş alıp birkaç bozukluğa kavurma yiyen beylerin sürdürmesi gerektiğini söylüyorlar. Bizleri Netflix’te gördükleri Amerikan filmlerindeki beyaz karakterlere veya televizyonda gördükleri piksellere bakarak tükürdükleri postüla düzeyinde bile olmayan varsayımlardan ibaret sanıyorlar.
Bütün bunlar olurken bize çok çalışmamız, ülkeyi aydınlığa çıkarmamız ve bir şeyleri değiştirmemiz gerektiğini söylüyorlar. Büyük bir kısmını muhtemelen önceki nesillerin yarattığı ekolojik tahribatın cezasını çekerek geçireceğimiz biricik ömrümüzü, milyarlarca hücreden oluşan illüzyonumuzu; altında kaldığımız bu yıkımı onarmakla geçirmemiz gerektiğini söylüyor ve bundan hiç gocunmuyorlar. Bizler; kapasitesinin çok üstünde insan alan botlar alabora olduğunda boğulurken, sanat eserlerimizde dinî figürler kullandığımız için bütün partiler tarafından hedef gösterilirken, hayallerimizden bahsederken hep bir şekilde suçlanıyor; kaba kuvvet ve ispatlanmaya muhtaç bir güçle kafeslerimize tekrar tıkılıyor, yapmadığımız şeyler için devamlı sorumlu tutuluyoruz. İşin en kötü tarafı da şu ki; bir şeyleri değiştirme çabamızda tek başımızayız. Aradığımız değişimi gerçekleştirecek insanlar yalnızca bizleriz. Bu değişim ne başımızdaki El Kaide – Taliban kırması yaratıklardan gelecek ne de bizleri tek bir kalıba sokup üzerimizden siyasetlerini yürüterek kanlı ideolojilerini ve geçmişlerini birkaç ucuz söylemin arkasına saklamaya çalışan siyasi partilerden. Bunun yanı sıra bu değişim ne iktidarın değişmesiyle olacak ne de dolar kurunun tam sayı kısmının yeniden tek rakamla ifade edilmesiyle. Bu değişim ne şehrinizin belediye başkanının değişmesiyle sağlanacak ne de öldürülen kadınların adının sokak isimlerine verilmesiyle.
Bizler; çarkın en büyük dişlilerinden emperyalist devletlerin ve büyük şirketlerin altında ezilmiş genç insanlarız, kafeste doğup özgürlüğün suç olduğuna ikna edilmiş kuşlarız. Bizler, yüksek refahlı ülkelerdeki beyaz çocukların tüketim alışkanlığına bakarak tanımlanmış subjeleriz; kimimiz evinin yıkıntıları arasında anne babasından öğrendiği tanrı kavramına sığınıyor, kimimiz fabrikalarda elini makinelere kaptırıyor, kimimiz de devlet tarafından öldürülüp cesedinin eline silah tutuşturularak medyaya sürülüyor. Bu yazıyı okuyan siz ve ben gibi şanslı olanlarsa iyi bir şirkete yüksek bir fiyattan satıp yabancılaşacağımız emeğimizin ve beden gücümüzün açığını kapatmak için serbest piyasanın mahkûmları olacağız, belki daha insancıl bir yaşam sürmek için ailemizden, doğduğumuz topraklardan çok uzakta bambaşka bir iklime kaçacağız. Eğer hâlâ şansımız varsa.
Sermayenin bekçisi ve şiddetin yasal sahibi olan aygıtlar, her an Demokles’in kılıcı gibi başımızın üstünde sallanıyor. Gücümüzün farkına varıp bir olmamızdan korkanlar; bir olup çıkardığımız en ufak bir seste bizi gaza boğuyor, gün ışığının bizden önce vurduğu topraklarda doğanları bize, bizden daha aşağı gösteriyor. Piramidin üst katındakiler ve biz, dünyanın neresinde olursa olsun namlunun iki farklı ucundayız ve biz bu düzeni değiştirmedikçe namlu ateş almaya devam edecek. Yapıları, kuruluşları, ataerkiyi ve sınırları ortadan kaldırmadıkça Mansur’un eli kesilirken Rasmus depresyon içinde yaşamaya devam edecek, namuslarını öne süren erkekler tarafından öldürüleceğiz. Bizler; ekmeğe, pede, ilaçlara ve aşılara ulaşamadıkça birileri özel plakalı Audi’lerinde birkaç sokak ötemizde video çekerek turlamaya devam edecek. Kaybedecek zincirleri bile olmayan bizler; kuşak kisvesi altında bizleri sermayenin ve siyasetin oyuncağı yapanlar bu ihanetlerine devam ettiği sürece, kendimizi hangi dogmatik ve çağ dışı zihniyetin boyunduruğu altında bulacağımıza karar vermekten fazlasına izin vermeyen bu düzenin karşısında yer almazsak sadece reklamlardaki bir harften ibaret kalacağız.
Özgürlüğün suç olmadığını anlayıp doğduğumuz kafesin demirlerini kırmadıkça dışarı çıkıp asla özgür olamayacağız.
Kaynakça:
Aktaş, B. (2020, Temmuz 5). Kapitalist Zırva: Z kuşağı. Meydan Gazetesi. https://meydan1.org/2020/07/05/kapitalist-zirva-z-kusagi/
Afghan Embassy Guards Protest Unpaid Salaries, Lack of Evacuation by Finland. Yle News. (2021, Ağustos 29). https://yle.fi/news/3-12077150
CHP Sözcüsü Öztrak: İnsanlığın Mukaddes Değerlerine Hiçbir Saldırıyı Kabul Edemeyiz, Alçak Provokasyonu Şiddetle Kınıyoruz. T24. (2021, Ocak 30). https://t24.com.tr/haber/chp-sozcusu-oztrak-insanligin-mukaddes-degerlerine-hicbir-saldiriyi-kabul-edemeyiz-alcak-provokasyonu-siddetle-kiniyoruz,930007
Kamer, H. (2020, Temmuz 8). Fatma Elarslan: İdil’de Ölen ve ‘Terör Örgütü Üyesi’ Sayılan 13 Yaşındaki Kızın Davası Anayasa Mahkemesi’nde. BBC News Türkçe. https://www.bbc.com/turkce/haberler-turkiye-53320581
Meral Akşener ‘Faili Meçhul’ Cinayetleri İtiraf Etti: İçişleri Bakanı Olduğum Dönemde… soL. (2016, Nisan 29). https://haber.sol.org.tr/toplum/meral-aksener-faili-mechul-cinayetleri-itiraf-etti-icisleri-bakani-oldugum-donemde-154345