Bu metni yazarken yararlandığımız haber kaynaklarına ulaşmak için VPN kullanmamız gerekti. Bu duruma alıştırılmış olsak da, görünenden fazlasını temsil ettiğini fark ettik. Tam da bu noktada yazının gidişatı belli olmaya başladı. Bu sene; tıpkı geçen yıl olduğu gibi, devletin kaynaklarını “Büyük Aile Buluşmaları” adı verilen homofobik ve transfobik mitingin “kamu yararına” şeklinde nitelendirdiği ve “kamu spotu” olarak yayınlanmasına onay verdiği çağrı videolarına ayıran RTÜK, medyayı sansürle baskılama politikasını da sürdürdü. Toplumsal homofobi ve transfobiyi körüklemek için kullanılan bir araç hâline gelen bu mitingler, LGBTİ+ları “Sosyokültürel teröre dur de!”, “Aileyi koruyalım, neslimizi yaşatalım!” gibi ifadelerle marjinalleştirerek doğrudan eşit yurttaşlık haklarına göz dikmeye ve toplumun barışını tehdit etmeye devam etti. İzmir’de RTÜK’ü protesto eden insan hakları aktivistleri gözaltına alındı; devlet, baskıcı politikalarını güçlendirmek için tüm araçlarını devreye soktu.
AKP-MHP iktidarının LGBTİ+lara ve toplumsal cinsiyet eşitliğine karşı savaş açtığı bu dönemde, Türkiye’deki translara geçtiğimiz sene yaşatılanları aktarmaya çalıştık.
Bornova Sokağı
Bornova Sokağı, eski adıyla 1469 Sokak, 1980 yılından bu yana büyük şehirlerdeki kentsel dönüşüm ve göç hareketlerinin etkisiyle birçok trans kadının bir araya gelerek yaşam ve dayanışma alanına dönüştürdüğü bir yer olmuştur. Kuruluşundan itibaren erkek şiddetine ve devlet baskısına maruz kalan bu sokak; birçok acıyı deneyimlemiş, ardından birçok direnişin başlangıç noktası olmuştur. Hiçbir zaman devletten herhangi bir destek veya koruma görmemiş; aksine failleri aklayan, trans kadınlara keyfi GBT uygulayarak onları hedef haline getiren bir tutumla karşı karşıya kalmıştır.
Son yıllarda, iktidarın homofobik ve transfobik siyasetiyle birlikte büyüyen nefret ve daha da saldırganlaşan eril şiddet nedeniyle Bornova Sokağı hedef gösterilmekte ve saldırılara maruz kalmaktadır. 10 Nisan 2024’te yaklaşık on beş erkekten oluşan bir grup, evine dönmekte olan bir trans kadını önce darp ardından gasp etmiştir. Ertesi gün ise saldırganlardan yalnızca altısı gözaltına alınmıştır. Bir ay sonra, 23 Mayıs Perşembe gecesi saat 03.50’de, trans kadınların evlerine pompalı tüfekle saldırı düzenlenmiş ve bu yerleşim yerinde sayıca fazla oldukları bilinen bekçiler, o gece saldırganlara herhangi bir müdahalede bulunmamıştır.
12 yıldır bu sokakta yaşayan Helin, Medyascope’a verdiği bir röportajda artan saldırılar karşısında sokağın durumunu şu şekilde yorumlamıştır: “Eskiden çok kalabalıktık, 300 kişi falan vardık. Sonra gitgide azaldık. Şu an toplasan belki 50-60 kişi vardır. Azınlık olduğumuz için çok sıkıntı yaşıyoruz. Çok saldırıyorlar çünkü az kişi kaldık.”
Bayram Sokak
İstanbul’un Beyoğlu ilçesinde on yıllardır trans kadınların birlikte yaşadıkları bir hafıza mekanı ve 1987 yılından beri LGBTİ+ hareketinin kamusal alanlarda direniş göstermeye başladığı yerlerden biri olan Bayram Sokak, son beş yılda iktidarın LGBTİ+ları kamusal alanlardan uzaklaştırma çabalarıyla hedef haline gelmiştir.
Daha önce trans kadınların yaşadığı sokakları kapatmak veya evlerini mühürlemek gibi transların yaşam alanlarını hedef alan girişimlerde bulunan Beyoğlu Kaymakamlığı, bu yıl 4 Mart tarihinde trans kadınların yaşadığı 12 No’lu binayı mühürlemiştir. Trans kadınların yaşam ve barınma haklarını büyük riske atan, diğer sokaklarda olduğu gibi Bayram Sokak’tan da sürgün edilmelerini hedefleyen bu mühürleme işlemi; dayanışmayla kurulan “yeryüzü sofrası” ile protesto edilmek istenmiştir. Ancak sokak sakinleri ve LGBTİ+ aktivistleri bu protesto sırasında işkenceyle gözaltına alınmıştır.
Göçmen LGBTİ+’lar ve Sınır Dışı Edilme Kabusu
1961’de Türkiye’nin de taraf olduğu Cenevre Sözleşmesi’nde mültecilik “ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi düşünceleri yüzünden zulme uğrayacağından haklı sebeplerle korktuğu için vatandaşı olduğu ülkenin dışında bulunan ve bu ülkenin korumasından yararlanamayan ya da söz konusu korku nedeniyle yararlanmak istemeyen” şeklinde tanımlanır. Türkiye ise bu sözleşme üzerinde coğrafi kısıtlama uygulamaktadır. Avrupa vatandaşı olmayan sığınmacılar, uluslararası mülteci sayılmadığından koruma altına alınmamaktadır. Sözleşmede yer alan maddelere aykırı olan bu tutum, doğrudan göçmenlere karşı ayrımcılığa yol açmakta ve özellikle LGBTİ+ göçmenleri hayati risklerle karşı karşıya bırakan bir uygulamaya dönüşmektedir.
Geçtiğimiz yıl Haziran ayında 21.si düzenlenen İstanbul Onur Yürüyüşü’nde beş göçmen, sınır dışı edilme tehdidiyle işkenceyle gözaltına alınmış ve ardından Geri Gönderme Merkezi’ne götürülmüştür. Tuzla’dan Urfa Geri Gönderme Merkezi’ne götürülen göçmenler, ring aracında darp edilmiş ve bir göçmenin temel hakkı olan tedaviye erişimi polisler tarafından kısıtlanmıştır. Aralarından Elyas için sınır dışı edilmek demek, İran’da idama mahkûm edilmek anlamına geliyordu. Avukatların hukuksuz işlemlere karşı itirazları çok uzun bir süre sonra sonuçlanmış; bazı kişiler ülkelerine gönderilmiş, bazıları ise üçüncü bir ülkeye sürgün edilmiştir.
Türkiye’de LGBTİ+ olmak sistematik baskı, nefret ve şiddete maruz kalmak anlamına gelirken göçmen LGBTİ+ların, özellikle transların yaşamının çok daha ağır deneyimler altında ezildiği açıktır. Örneğin, bu yıl 5 Temmuz’da, Adana’da yaşayan 27 yaşında göçmen bir trans kadın, HIV pozitif olduğunun özel sağlık bilgileriyle birlikte izinsiz şekilde “sözde muhalif” bir sosyal medya sayfası tarafından ifşa edilmesi nedeniyle trans kimliği hedef alınarak linç edilmiş, ardından hukuksuzca gözaltına alınmış ve herhangi bir yasal süreç tamamlanmadan sınır dışı edilmiştir. Aynı hafta içinde, ailesi tarafından saldırıya uğradığını ve onu kaybettiğimizi öğrendik. Türkiye’de yaşayan LGBTİ+ların da pratikte yararlanamadığı birçok temel hak -barışçıl protesto hakkı, sağlık hizmetine erişim gibi- göçmen lubunyalar için kağıt üzerinde bile yer almıyor. Sınır dışı edilme işlemlerinde, gönderilecekleri ülkede eşcinsel veya trans olmanın idam cezası olması gibi durumların karar aşamasında hiçbir etkisi bulunmadığından, göçmenler bu gerçekliklere göz yumularak ölüme terk ediliyor.
20 Kasım Anması
Bugün 20 Kasım, Nefret Mağduru Transları Anma Günü. Didem Akay, Okyanus Efe, Zirve Soylu, Doski Azad, yakarak bizden kopardığınız Hande Kader ve adını bile bilmediğimiz daha niceleri bir gün, bir dakika bile aklımızdan çıkmıyor. Ama her defasında haykırdığımız gibi, “nefrete inat, yaşasın hayat” demekten asla vazgeçmeyeceğiz.
Bu yıl da kaybettiklerimizi anarken birbirimizin çaresi olduğumuzu bir kez daha hatırlıyoruz. Bornova Sokağı’nı yalnız sandınız ama 20 Kasım Derneği’ni kurduk ve hatırlattık: “Cinsiyet kimliğimiz, yönelimlerimiz ve varoluşumuz nedeniyle maruz kaldığımız ayrımcılığa, şiddete ve nefret suçlarına karşı sesimizi yükseltmek için bir aradayız.” Bayram Sokak’ı mühürlemeye çalıştınız; dayanışmamızı büyütüp Bayram Sokak 12 Platformu’nu kurduk. İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi’nde düzenlediğimiz basın toplantısında, “Hortum Süleyman’a karşı direndik, torunlarına karşı da direneceğiz,” diyerek sokaklarımızdan asla vazgeçmeyeceğimizi tekrar ettik.
Tüm yasaklara rağmen gerçekleştirilen 10. İstanbul Trans Onur Yürüyüşü’nde “Bizim adımızı her andığınızda, var olduğumuzu her inkâr ettiğinizde, biz oradayız. Varlığımızı gölgeleyecek bir karanlık yaratamayacaksınız!” sözleriyle mücadelemizin süreceğini vurguladık.
20 Kasım’dan Onur Ayı’na, Bornova Sokağı’ndan Bayram Sokak’a kaybettiklerimiz için yeniden haykırıyoruz:
Trans cinayetleri politiktir.
Trans intiharları politiktir.
Referanslar
https://alikev.org/2024/03/30/bir-barinma-ve-hafiza-mekani-olarak-bayram-sokak/
https://bianet.org/haber/bayram-sokaktaki-evler-muhurlendi-terk-etmiyoruz-292671
https://www.instagram.com/reel/C4FX5Wws2WE/
https://bianet.org/haber/bornova-sokaktaki-transfobik-saldirinin-failleri-serbest-birakildi-294255
https://www.pembehayat.org/haberler/bornova-sokak-ta-trans-kadinlara-pompali-tufekli-saldiri-3246
https://www.evrensel.net/haber/494079/ggmdeki-lgbti-gocmenler-hakkinda-sinir-disi-karari-verildi
Editörler: Berk H. Topaktaş, Öykü Çakmak, Zeynep Sena Yüksel