Ana SayfaÖne Çıkanlar“Derdo”mun Tadı: Berlin’den Ankara’ya

“Derdo”mun Tadı: Berlin’den Ankara’ya

“Derdo” albümünü iyi ya da kötü gibi yorumlamadan önce, Ezhel’i Türkçe rap için bu kadar önemli bir isim haline getiren ve hepimize yedi yıl boyunca sabırla bir solo albüm bekleten işlerini, karakterini anlamamız gerek.

Bizce “Müptezhel”i, özellikle Ankara’yı deneyimleyen insanlar için bu kadar farklı kılan şey tüm gerçekliğiyle bir övgü albümü olması. Ezhel “Müptezhel”de bıkkın, üşümüş, yokuş çıkmaktan yorgun, karnı aç, kinli, sürekli bir yolculukta, geleceğe dair kaygılı, hayatının anlamı konusunda kafası karışık, kirasını ödeyemediği için Facebook arkadaşlarından borç isteyecek kadar yoksul ve tüm bunlara rağmen Ankaralı ve Ankara’da olmaktan memnun. Yani  ‘’Ayrancı, Cebeci, Kennedy Yokuşu, kaybettim gene şu yolumu”,  ama aynı zamanda ‘’Ne Çinçin ne Harlem, tüm dünya mahallem

   Ezhel, albümde “Nefret” ya da “İyi Bil” gibi şarkılarda kendi iç dünyasını bize açmasının yanında bir hikaye anlatıcısı olarak hem Ankara’da parası olmayan bir gencin yaşamını hem de aynı şehrin gece hayatını anlatıyor. Ülkenin politik ortamına ve kendi hayat görüşüne dair sözler yazıyor, ayrıca şarkılarda yer yer eski rap karakteri olan “Ais Ezhel”den esintiler duymak mümkün. Yaşadıkları hala taze, bodrum katlarda yaptığı rap savaşlarını unutmamış.

   “Müptezhel” yayınlandıktan sonra Türkçe rap sektörü için yeni bir kapı açtı desek abartmış olmayız çünkü bu müziğin ana akım hale gelmesinin en büyük sebeplerinden biri “Müptezhel”in her kesimden gördüğü ilgi ve bu ilgiyle birlikte büyüyen tepkiler. Çok geçmeden Ezhel, “uyuşturucu kullanıma özendirmek” suçundan yargılanıyor ve bir aylık hapis sürecinden sonra politik bir imge olarak da karşımıza çıkıyor. Özellikle iltica kararı ve sonrasında Berlin’de yaptığı açıklamalar Ezhel’in, tam da rap müziğin çıkış noktasına uygun bir yerden, muhalif kişiliğini oluşturuyor. Onun kendi sözleriyle ‘’Evet Kürtçe konuşuyorum, evet Amedsporu paylaşıyorum. Ben bu ülkeyi asla sevmeyi denemediğiniz bir şekliyle seviyorum. Her şeyiyle. Size rağmen sizi bile seviyordum belki bir yere kadar.’’

   “Müptezhel”den sonra Ezhel tabii ki müzik üretmeyi bırakmıyor ve yine yurt dışında yaşayan Murda ile çalışmaya başlayıp “Made in Turkey” albümünü yayınlıyor. Her ne kadar kendisi “Beni Ezhel yapan albüm ‘Made in Turkey’.” dese de onu “Müptezhel” ile tanıyan kitlenin beklentilerini “afro rap” yaptığı bu albüm karşılamıyor. Birçoğumuz albümü araba yolculukları ya da arkadaşlarımızla dans ettiğimiz geceler harici açıp dinlenecek bir üretim olarak görmüyoruz.

    Yedi yıllık bir bekleme süreci sonrası çıkardığı ve “Eskisi gibi sert rap yaptığım bir albüm olacak.” dediği ilk solo işi olan “Derdo”’da ise karşımızda artık bambaşka bir Ezhel var. Bu oldukça anlaşılabilir bir durum çünkü Ezhel artık kendimizden bir parça bulduğumuz, müziğini dinlerken deneyimlerine ortak olduğumuz o “fakir ama gururlu” Ankara çocuğu değil, Berlin’de yaşayan uluslararası bir rapçi. Daha da önemlisi ülkesinden bir nevi kapı dışarı edilmiş, methiyeler dizdiği şehrini özleyen bir gurbetçi. 

Hâlâ Ankara anlatıyor; albümde bize iç dünyasını, kişisel ilişkilerini, para ve materyal dünyaya dair sorunlarını, ülkesine dönememenin verdiği acıyı açıyor ama sanki bu sefer bir şeyler farklı. Sanki ne biz onun yeni hayatına alışabiliyoruz ne de o kendi hayatının değişikliklerini sindirebilmiş.

 Bu noktada kendimize şunları soruyoruz; nostalji ve sıla özlemi bazen bizi mevcut gerçekliklerden uzaklaştıran bir perde mi ya da Berlin’den bir Ankara albümü yazmak mümkün mü? 

Albüme genel anlamıyla bakıldığında gurbet, memleket özlemi, kişisel kırgınlıklar ve kızgınlık temalarını yakalamak oldukça mümkün duruyor. Tabii ki de Ezhel bunu her zaman olduğu gibi kendine has ifade ediş biçimi ve kelime seçimleriyle yapmayı tercih etmiş. Şarkılarında Türkiye’deki dostlarına seslendiği “Schengen” temalı davetler, kimi zaman sert ve keskin kimi zaman ise sevdiklerine duygularını cömertçe ifade ettiği dizelerde de diğer eserlerinde oldukça sık rastladığımız bir kontrastı oluşturuyor. Daha öncesinde çıkardığı “Lolo” ve “Olay” gibi single’larda da hayatında bir şeyleri başarma vurgusunun yanı sıra kişisel hesaplaşmalarının da peşine düşmüş bir Ezhel görmüştük. Peki Ezhel bu albümde farklı olarak dinleyicilerine ne sundu?

Albüme adını da vermiş olan “Derdo” şarkısıyla başlamak gerekirse şarkı adıyla müstesna bir şekilde Ezhel’in iç bunalımları ve duygu seyrinin bize kuşbakışı panoramasını sunuyor. Memleket hasretinin bu şarkı özelinde açık olarak baskın tema olduğunu söylemek mümkün. Albümün yine en sevilen şarkılarından biri olan “Kedi” ise bizi Ezhel’in şarkılarında duymaya alışık olduğumuz bir temaya tekrardan kulak misafiri yapıyor. Burada anlatılanlar, onun özellikle 2017 yılındaki etkileyici çıkışından sonra değişen hayat seyrine bir kez daha ışık tutması bakımından oldukça değerli bir yerde kalıyor. Onun kişisel hikayesine ve evrimine kulak misafiri olduğumuz birçok şarkıdan farklı olarak bulunduğu konumdan ve “başarılı” kariyerinden tatmin olamamış bir “Ezhel” ise bu şarkının vermek istediği ana mesajlardan biriydi. Bunun yanında, Ezhel’in farklı ezgileri ve temaları şarkılarında işlemekte ve yansıtmakta başarılı olması belki de onu bugünkü konumuna ulaştıran önemli noktalardan biri olarak değerlendirebilir. Şarkılarında reggae’den halk müziğine veya elektro pop’a kadar farklı kültürlerden ve türlerden örnekler bulmak oldukça mümkün. Bu albümde de divan edebiyatı temalarıyla bezenmiş “Bengü Bade” bu çeşitliliğin apaçık bir örneği olarak değerlendirilebilir. Albümün diğer şarkılarından “Pencerende” ise gerek ismiyle gerekse “gurbet”, “güvercin” gibi kelime seçimleriyle dinleyenlerine Ezhel’in özlemini yansıtmada edebi açıdan başarılı olmuşa benziyor. 

Sanırız ortada Ezhel varsa herhalde aşktan ve erotizmden bahsetmemenin mümkün olmadığı söylenebilir. Daha öncesinde “Küvet” “Leyla” “İmkansızım” gibi şarkılarında politik mesaj vermekte sahip olduğu yeteneğinin aşkını ifade etmekte de geçerli olduğu açıkça görülüyor. “Sensin O” da albüme bu kategoriden giren bir şarkı olarak göze çarpıyor.

Albümü dinlemeye devam ederken kendimizi “Uchigatana” şarkısıyla Uzak Doğu dövüş sanatının içinde buluyoruz. Beat ile birlikte etrafımızda katanalar gezerken diğer şarkılara nazaran daha keskin bir dille söylenen şarkıda Murda ve Bugy ile buluşarak Cüneyt Arkın’ın film repliğiyle harmanlanmış ninja konseptli bir şarkı dinlemekteyiz. 

Ezhel’in 2018 senesinde 3 haftalık hapis sürecinin etkilerini gördüğümüz 7/24 şarkısı albümdeki siyasi göndermelerin ve geçmişte yaşadığı zorlukları dinleyebildiğimiz bir şarkıyken 

 “

Bu ne lan, rap mi bu? dersin, geliyo’ her şey “İngiliççe”

Muallakta ama sizin de güzelim Türkçeyi bildiğiniz de

” 

geçen söz sonrasında “Bridges” şarkısının albümdeki tek yabancı dildeki şarkı olduğunu görmekteyiz. Bridges şarkısında geçen “Yaptık, kapattık, açtık çağ” kısmıyla “Müptezhel” çıktıktan sonra Ezhel’in rapte yeni bir çağ açtığına dair söylemleri kabul etmektedir. “Yine de halim var, yapılacaktır daha icraat” kısmıyla ne olursa olsun Ezhel’e veda etmediğimizi, daha dinleyeceğimiz günlerin olduğunu da fark etmekteyiz. 

Albümün sonlarına Ezhel’in Türkiye’deki hayatının özlemini iyice hissederken önümüzde bir rakı sofrası ve anason kokuları bulunuyor. “Kadehimi Boş Bırakma”da, “Müptezhel”deki “Bazen” şarkısında gördüğümüz yeşil üzerinden anlatılan ortamın bu sefer yeşilin yerini beyaz alarak “Dökerim başımdan aşağı hatta sensiz yapamam hayatta” kısımlarında ise Ezhel’in “Müptezhel” albümünde bahsettiği farklı bir ortama olan bağlılığını artık rakı sofrasında dinliyoruz.

Bazen kendimizi Japonya’da, bazen rakı sofrasında bulduğumuz “Derdo” albümünde “Alpi” şarkısıyla basket sahasına inip Alperen Şengün’ e “28 kere tütütü, aman, aman, maşallah” diyoruz. Sevgiye doyamadığımız bir şarkı olan “Doyamam” diğer şarkıların aksine özlem üzerinden değil benzetmeler üzerinden yapılmış bir “aşk” şarkısı olmuş oluyor biz ise benzettiğimiz yemeklere doyamayıp “Meğer ne çok oburmuşum” sözünü duyuyoruz. 

Ezhel sadece memleketine ve geçmişine özlem duymadığını, içinde bir kırgınlığın da olduğunu “12” isimli şarkısıyla tamamlıyor ve albümün sonuna geliyoruz. Yurt dışındaki Ezhel’in iç dünyasına dair daha bilgi sahibi olabildiğimiz “12”de Ankara’dan koparılan, gurbetteki sıcakla ısınamayan Ezhel’i görüyoruz. Gurbette olan bir kişinin geri dönmek istese de döndüğünde her şeyin ne kendisi için ne de çevresi açısından aynı olamayacağını anlamaktayız.  Bunların yanında şarkıda yer alan “On ikiyi vurdum göz kapalı” şeklinde ilerleyen nakarattan kendisiyle gurur duyduğunu da görmekteyiz. 

Bu albümün sunduğu çeşitliliği reddetmek Ezhel’e haksızlık olabilir, bunun yanında albümün beklediği ilgiyi alamadığı da gözlemlenebilen bir şey olarak duruyor. Geniş kitlelerin hikayesine “Müptezhel” albümüyle ortak olduğu ve Ankara sokaklarını iliklere kadar hissettiren “hikaye anlatıcılığı” ve “otantik” ezgileriyle tanınan Ezhel, artık eski “avangard” tarzını ve özgün ruhunu kayıp mı etti? Yoksa özleminin artmasıyla paralel biçimde özlem duyduğu yerlerin “nabzını” tutmakta mı daha başarısız?


Editörler: Sude Demirel, Zeynep Sena Yüksel

BENZER İÇERİKLER

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Sponsor

Bu platform Nish Digital tarafından desteklenmektedir.

POPÜLER İÇERİKLER