Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde; develer tellal, pireler berber iken… Biz kayyumun beşiğini tıngır mıngır sallar iken… ODTÜ adında gölü gökyüzüne rengini verecek kadar mavi, ağaçları zümrüdü kıskançlıktan çatlatacak denli yeşil bir diyar varmış. Renklerin arasında, hiçbir rengin suç olmadığı ve öğrencilerin renklerine renk katarak yaşamını sürdürdükleri bir diyarmış. Bu diyardan kuş uçar, asfalt geçmezmiş. Öğrenciler, polis nedir bilmeden baskı nedir görmeden yaşarlarmış… Önlerine ne yel ne kulunç ne mide sancısı yapan yağlı ballı sofralar kurulurmuş. Herkes yer, kimse bakmaz; kıyamet hiç kopmazmış. Bu diyarın başında bir de rektör varmış. Düzenin doğru işlemesi için görevlendirilen bu kişi, öğrencilerin istekleri ve ihtiyaçları doğrultusunda hareket edermiş. Herkesin mutlu mesut yaşadığı bu ortam elbette demokratikmiş de. Rektörün kim olacağına bütün okul beraber karar verirmiş. Seçilmiş rektör de bu diyarın başına üşüşen bütün kötülükleri savarmış. Bu kötülük barınmayan diyarın namı dilden dile dolaşan, üzerine simyacıların vaktiyle uzun uzun kafa yorduğu formüllerle silinmeyen, silik fakat bir o kadar da heybetli bir biçimde Devrim yazılmış bir stadyumu varmış. Koca koca şehirler bile bu stadyumdan darmış. Bu stadyumda insanlar geceleri yıldızları izler, sabahları belli belirsiz ufuk çizgisine bakıp hayaller kurarmış. Bu kutsal mabedin meşhur şenlikleri varmış. Herkesin başka yanda başka tellerden çaldığı ama kimsenin kimseyi incitmediği bir şölenmiş. Şarkılar, türküler dört bir yanı sarar, stadyum kuytularında insanlar sevdikleriyle hemhâl olurmuş. ODTÜ’nün adı en çok bilime karışırmış. Buradan çıkan buluşlar da adına yaraşırmış. Bu bilim yuvasında öğrencilerin mürüvveti mezuniyetleri olurmuş. Diploma töreni de Devrim’de yapılırmış. Törene akın akın insanlar katılırmış. Öğrenciler pankartlarla stadı dolaşırmış. Tuttukları pankartlar yoğun anlamlar taşırmış. Töreni izleyenlerin gözleri kamaşırmış. Dememiz odur ki bir zamanlar ODTÜ harikalar diyarıymış.
Dünya kendi etrafında durmadan turlar atmış. Yalnız onla kalsa iyi, tozu dumana katmış. Güneş batmış, su akmış, insan öylece bakmış. Aylar yıllar olmuş, günler sepete dolmuş. O güzelim diyarın bütün neşesi solmuş. Takvimler tek tek kopmuş, yılın miadı dolmuş. Geçtiğimiz yıl ODTÜ’de bakalım neler olmuş?
- Rant Yolu
31 Mart 2019 yerel seçimlerinde “25 yıllık bir çileyi bitirmek” için ODTÜ’lülerden de %92.5 oy alarak Ankara Büyükşehir Belediyesinin başına gelen Mansur Yavaş, işlerin öngörüldüğü gibi ilerlemeyeceğini gösterdi. Eski Ankara Büyükşehir Belediye başkanı Melih Gökçek’in 2017 yılında bir yaz gecesi kampüse iş makineleriyle girerek akıl almaz bir ağaç katliamına imza atmasıyla planlanmaya başlanan Bilkent-İncek bağlantı yolu, Mansur Yavaş yönetimindeki ABB’nin ihaleye çıkması üstüne tekrar gündeme geldi.
2017’de meslek odalarının açtığı davalar sonucu durdurulan proje, Eskişehir Yolu’nu İncek’e bağlıyor ve güzergâhının büyük bir kısmı ODTÜ kampüsünden geçiyor. Yol, kendi başına 24 hektarlık bir alanı kaplasa da ODTÜ Ormanı’ndan 94 hektarlık bir alanı da ayırmış oluyor. Akla ve mantığa uygun herhangi bir tarafı olmayan bu yolun Mansur Yavaş ve ABB tarafından tekrar ihaleye çıkılması ve ısrarla yoldan vazgeçilmemesi, yönetimdekilerin değişmesine rağmen rantçı ve yeşil düşmanı politikaların değişmediğini gösterdi. Yönetime ilk geldiği döneme denk gelen 2 Temmuz 2019 tarihinde de bu yol projesinin iptal kararının bozulması için girişimlerde bulunan ABB; Eylül ayında ODTÜ öğrencileri, ODTÜ Eğitim-Sen, ODTÜ Mezunlar Derneği ve ODTÜ Öğretim Elemanları Derneği katılımcılarının bulunduğu bir heyetle görüşme gerçekleştirdi. ODTÜ Medya Topluluğundan temsilcilerin de bulunduğu toplantıda Mansur Yavaş, bizzat “Biz buraya ne sizi ikna etmeye geldik ne de sizinle uzlaşmaya, biz buraya size bir şeyler anlatmaya geldik.” diyerek “katılımcı belediyecilik anlayışı”nı tekrar gözler önüne sermiş oldu.
İhale kararından sonra tıpkı halefi Melih Gökçek gibi büyük bir tepkiyle karşılaşan Yavaş, yanlıştan dönmedi. Salt ihaleye çıkan belediye, AKP yönetiminde olmadığı için bu akıl dışı yol projesine karşı çıkmayan ve hatta savunan kimi şarlatanlarsa iki yüzlülüklerini ve omurgasızlıklarını bir kez daha gösterdiler. İhale, ekim ayında imzalandı.
- Yemekhane
Havuç borona, Ankara tava, saray çorba, Bodrum makarna, rosto köfte… Yemekten keyif aldığımız, pişirildiği günlerde bizi sıra beklemeye razı bırakan o güzel yemekler. Yemekhanenin yeri ODTÜ öğrencisinin kalbinde bambaşka bir yerde şüphesiz ki. Ancak geçtiğimiz aylarda Rektörlük o yeri hepimizin içinden söküp almaya çalıştı ve hâlâ bu çabasını sürdürüyor. Gerek bir öğrencinin doyabilmesi için yeterli porsiyonların asla sunulmaması gerek yemekhanenin her öğününde yer alan çorbanın menülerden çıkarılması, öğlen ve akşam yemeklerinin aynı olması gibi sebeplerle öğrenciler yemekhaneden uzaklaştırılmak durumunda kalındı. Öte yandan, ODTÜ öğrencileri biricik yemekhanelerini ve onlara günde iki öğün yemek çıkarmaya çalışan emekçilerini yalnız bırakmamaya kararlıydı. Maillerle, yazılı dilekçelerle, yürüyüşlerle ve en sonunda Rektörlük önü eylemleriyle taleplerini daha yüksek sesle dile getirmeye başladı ODTÜ öğrencileri. Hiçbir zaman sadece kendi damak zevkleri veya karın tokluklarını da düşünmediler. Her zaman yemekhane emekçilerinin yanında olmaya onların dile dökemedikleri haklarını da savundular. Bir süre boyunca dilekçe kampanyalarıyla, yemekhanedeki ses çıkarma ve alkışlama eylemleriyle süreç ilerletildi. Yapılan çağrıların sonucu olarak yürüyüş ve Rektörlük önü eylemine büyük bir toplam katılım sağladı. Talepler basitçe; her gün çorba, yeterli porsiyon, öğlen ve akşam yemeklerinin farklı çıkması, yemekhane işçilerine insanca çalışma koşulları, yemekhane personel sayısının arttırılması, vegan ve vejetaryen öğün seçenekleriydi. Hâlihazırda bu taleplerin karşılanıp karşılanmadığıyla ilgili birtakım tartışmalar devam ediyor. Tüm tartışmalar bir yana, yemekhanenin öğrencilerin hayatlarındaki olmazsa olmaz yeri biricikliğini koruyor.
- Kayyumsuz Mezuniyet
Rektörlüğün “Kavşak Hk.” başlıklı attığı maillerin arasına sıkıştırılmış maillerden birisi de bu yıl mezuniyetin Devrim’de değil, bölümlerin açık alanlarında yapılması kararıydı. Covid-19 tedbirleri bahane edilerek bu karara karşılık, öğrenciler Devrim’de mezuniyetin yapılmaya uygun olduğu hakkında tüm veri ve istatistikleri ortaya koyarak alternatif planlarından bahsettikleri maillerle Rektörlüğün kapısını çalmış olmasına rağmen aylarca herhangi bir cevap alınamamıştı. Mezuniyetin olması gerektiği yerde, Devrim’de, yapılmayacak olması kabul edilemezdi. Bu duruma tepki olarak birkaç hashtag çalışması, sonrasında Rektörlük önü eylemi ile birlikte ses duyurulmaya çalışılıp yine bir nevi adalet sosyal medyadan sağlanmaya çalışılmıştı. Tüm bu çabaların Rektörlük tarafından bir karşılık görmemesi sonucunda öğrenciler işin başa düştüğünü anlamış ve “Kayyumsuz Mezuniyet” için planlamalara başlanmıştı. Mezuniyeti Devrim’de yapmak için girişilen çalışmaların sonunda Devrim’de Kayyumsuz Mezuniyet 19 Eylül tarihinde ODTÜ topluluklarının, Mezunlar Derneğinin ve öğrencilerinin dayanışmasıyla gerçekleştirildi. Yine o pistte yüründü, pankartlar taşındı, gururlu aileler tribünden çocuklarının mezuniyetini izledi. “İsyan, Devrim, Mezuniyet!” diyerek çıkılan yolda bir kez daha dayanışmanın gücü kayyumsuz mezuniyetin güzelliği ile görüldü.
- Barınamıyoruz
Sosyal devlet anlayışının sadece anayasada yazan birkaç kelimeden ibaret olduğunun ortaya çıktığı serbest piyasa koşulları; içerisindeki rekabetçi anlayışın, halkın barınma hakkını dahi meta hâline getirip bir kâr aracı olarak görebiliyor. Tam da böyle bir durumda Barınamıyoruz hareketi ortaya çıktı. Bu hareket doğrultusunda yüzlerce öğrenci, temel haklarından biri olan barınma hakkına ulaşabilmek için direnmenin her yolunu denedi. Eylül ayının başından bugüne ve barınma hakkına ulaşamayan herkesin yarınlarına kadar uzanan bu süreçte öğrenciler; durumlarına çözüm bulabilmek, yetersiz yurt kapasitelerini ve fahiş ev kiralarını protesto etmek için gösterdikleri direnişi temsil etmek adına günlerce sokaklarda kaldı. Aynı süreçte Eylül ayında KYK yurtlarında kalma hakkı olan öğrenciler pandemi nedeni ile yurtlara kabul edilmedikleri hâlde barınamadıkları yurtlarının, depozito ve ay ücretlerini ödemeye mecbur bırakıldı. Direniş sürecinde öğrencilerden gözaltına alınanlar, eğitim ve barınma hakkı gasp edilenler oldu. 12 Aralık’ta GençlerleYürü başlığı adı altında Ankara’da seslerini duyurmak için otobüslerle birçok şehirden yola çıkan öğrencilerin Ankara Valiliğinin eylemi “uygun” görmemesi nedeniyle Ankara’ya girişi engellenirken şehir genelinde hakkını aramak için yürüyen binlerce öğrenciden 100’e yakını gözaltına alındı.
Aslında bu tarz bir reaksiyonun ortaya çıkacağı o kadar aşikârdı ki… Yükselen dövizin ve pandemi koşullarının öğrencilerin barınma sıkıntısını ortaya çıkarması kaçınılmaz oldu. Özellikle KYK yurtlarının yetersizliği bir kenara, yükseköğretim barınma ihtiyacı koşullarının tamamıyla devlet üzerinden alınıp özel sektöre bırakılması bu konuyu iki senedir kapalı kalan okulların bir anda açılmasıyla ortaya çıkardı. Yükselen kira bedelleri, yoğun talebi fırsat bilip fiyat yükselten özel yurtlar ve yetersiz, koğuş tarzı KYK yurtlarının öğrencilerin sokaklarda kalmasına neden olduğunu reddetmek oldukça güç.
- Hükümet İstifa
Öğrencinin, emekçinin ve bu ülkede hayata tutunabilmek için çaba gösteren herkesin; içinde biriktirdiği ya da haykırmaya korktuğu çığlığıydı Hükümet İstifa eylemleri. 23 Kasım’da döviz kurlarının dramatik bir şekilde dalgalanmasının ardından Ankara – Esat’ta ilk kıvılcımın çıktığı protestolar kısa sürede ülkenin dört bir yanını sardı. Halkın temel insan haklarından bile mahrum kaldığı, emeğinin karşılığını alamadığı, bağırmaya ne zaman yeltense sindirildiği bu haksızlıklar silsilesi karşında sesini çıkarmak için en uygun fırsatlardan birini bu eylemlerde buldu. ODTÜ öğrencilerinin bu mücadeleye destek vereceği ilk andan itibaren çok aşikârdı. Sadece yirmi dakikada 5.Yurt önünde biriken kalabalık, hep bir ağızdan yaşamaya çalıştığımız bu sömürgen düzenin karşısında omuz omuza vermiş, adeta bir olmuştu. Önce yurtlar bölgesi dolaşıldı, hep bir ağızdan yükselen güçlü bir ses vardı: Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz! Ardından yüzlerce kişi A4 yokuşuna doğru yola koyuldu. Yolun sonuna gelindiğinde karşılaştıkları manzaraya pek de yabancı değillerdi; kampüsümüze yine polis girmiş ve A4 kapısının önüne barikatını kurmuştu. Bu esnada mücadeleye destek vermek için 100. Yıl’dan okula ulaşmaya çalışan arkadaşlarımız yine kimsenin şaşırmayacağı üzere kendi mahallelerinde hatta evlerinin sokağında polis şiddetine maruz kaldı, işkenceyle gözaltına alındı. Polis, meramlarını sloganlarıyla seslerini yükselterek anlatmak ve haklarını savunmak için bir araya gelen öğrencilere plastik mermi ve biber gazı sıkarak müdahale etti.
- Merdiven Nöbeti
Gezi Direnişi zamanında ODTÜ Öğrencileri tarafından gökkuşağı renklerine boyanan Doğu Yurtlar – Devrim arasındaki merdiveni 29 Mart sabahı evrensel renk kodlarına ismini “kayyum grisi” olarak yazdırabilecek kadar kasvetli bir griye boyanmış bulan ODTÜ Bileşenleri, merdivenlerini eski hâline döndürmek için 30 Mart günü merdiven boyamasında buluştular. Gökkuşağı renklerine 2019 Onur Yürüyüşü’nden beri anlam veremediğimiz bir nefreti olan Rektörlük ise tekrardan renklendirilen merdivenleri 3 Nisan günü kırmızı-beyaz renklere boyadı. Bunun üzerine, merdivenler ODTÜ Bileşenleri tarafından 5 Nisan tarihinde yeniden renklendirildi.Öğrencilerin gün içerisinde boyadığı merdivenleri her seferinde gecenin karanlığına ve tenhalığına sığınarak solduran Rektörlük, 11 Nisan tarihinde merdivenleri tekrardan soluk griye boyatıp ODTÜ Görsel Kimlik Standartlarına aykırı bir yazı tipiyle ODTÜ yazdı. Bu sefer Rektörlük tarafından bırakılan “eseri” renove etmeye karar veren Bileşenler son kez 14 Nisan tarihinde toplanarak en alt basamaktaki ODTÜ yazısının önüne “Kayyumsuz” ibaresini ekledi. Diğer basamaklar da Verşan Kök’ün bu anlamsız boyama yarışından önce sahip oldukları rengarenk görüntüye tekrardan kavuştu.Merdivenlerin son renklendirilişinin ardından renklerini savunmak için nöbete başlayan öğrenciler, 92 gün boyunca direniş alanını terk etmeden çadırlı nöbetlerine devam ettiler. “Merdiven Nöbeti” adı verilen ve çeşitli atölyeler düzenlenerek büyütülen bu dayanışma sayesinde Rektörlüğün gökkuşağı renklerine karşı olan tahammülsüzlüğünü göstermesi engellendi. Bütçeyi yemekhaneyi ya da ders koşullarını iyileştirmek için kullanmak yerine soluk gri boya almak için kullanan Verşan Kök bir yandan da direnişi destekleyenleri soruşturmalarla yıldırmaya çalıştı. Süreç içinde 45 arkadaşımıza boyamalara katıldıkları veya “merdiven bölgesinde görüldükleri”, bir akademisyene ise bir gazetecinin boyama alanına gelmesine yardımcı olduğu için soruşturma açıldı.Soruşturmaların ardından ortak bir açıklama metni yayınlayan ODTÜ bileşenleri; Rektörlüğün düşmanlaştırıcı ve baskılayıcı politikaları, LGBTİQAA+ varoluşları görünmez kılma çabası ve kamusal alan gaspına karşılık gökkuşağı renklerine büründürdükleri merdivenleri korumaktan ve Rektörlüğün kriminalize etmeye çalıştığı renkleri sahiplenmekten vazgeçmeyeceklerini dile getirdiler.
- Kütüphane
Güz döneminin başlamasına çok kısa bir süre kala Rektörlüğün biz öğrencilerin aleyhine aldığı kararlardan birine daha tanık olmuş ve kütüphaneyi âdeta işimizin başına, mesaiye gider gibi hafta içi 08.45-17.15 arası kullanabileceğimizin mailini almıştık. Sınav dönemlerinde hepimizin ev bellediği kütüphanenin, alınan kararın uygulanması sonucunda ders çalışmak için kapısında saatlerce sıra bekleyeceğimiz ve “Akşam beşten sonra mesai bitiyormuş ya!” demek zorunda kalacağımız bir devlet dairesi hâline geleceğinden habersizdik. Bu karar, sosyal medyada büyük tepkilerle karşılaşırken düzenin bu şekilde olmasının sebebi “akşam vardiyası için personel yetersizliği” olarak açıklanmıştı. Takdir edersiniz ki yapılan açıklama hiçbirimizi tatmin etmemiş, 21 Ekim’de kütüphane önünde toplanarak gerçekleştirilmesi planlanan bir eylem kararı alınmıştı. 20 Ekim Çarşamba günü rektörlük tarafından atılan yeni bir e-posta ile düzenleme doğrultusunda 1 Kasım itibariyle Kütüphane ana binasının hafta içi 08.45-23.30 hafta sonu ise 09.00-23.30 saatleri arasında hizmet verirken rezerv bölümünün de hafta içi 24 saat hafta sonu ise 09.00-23.00 saatleri arasında hizmet vereceğini öğrendik. Tüm bu yaşananlar bize bir kez daha gösterdi ki Rektörlük tarafından alınan öğrenci lehine olmayan kararlar, öğrencilerin kararlı duruşu ve dayanışmaları sayesinde değişiyor.
- Kocatepe
30 Ekim’de Kocatepe’de bir çalışanın öğrenciye sarf ettiği LGBTİQAA+ fobik ve ötekileştiren cümleler karşısında öğrenci tepki gösterdi. Bu olayın ODTÜ Bileşenleriyle paylaşılması büyük tepki topladı ve hızlı bir kararla 8 Kasım’da Kocatepe önünde oturma eylemi yapılmasına karar verildi. Eylemde atılan sloganlarla beraber böyle ayrıştırıcı söylemlerin ve tutumların ODTÜ’nün içerisinde barınamayacağı bir kez daha vurgulandı.Bu eylemin ardından Kocatepe çalışanları, Kocatepe’nin içine bu durumdan dolayı üzgün olduklarını dile getirdikleri bir özür yazısı yazdı ve gökkuşağı bayrağı asıldı.
- ODTÜ-BOUN Dayanışması
Eylem yapmak, haksızlıklara karşı çıkmak, sesimizi duyurmak -Boğaziçi Üniversitesine destek eylemlerinde yaptığımız gibi- başta birey olarak sonra özellikle de bu ülkede yaşayan öğrenciler olarak en büyük hakkımız. Hakkımızı ne kadar kullanabiliyoruz sorusuna gelirsek, bu duruma en iyi örnek yine ODTÜ’den. Tarih 12 Ocak Salı, Rektörlük tarafından sekiz öğrenci asistanının işine bir anda son verildi. Yaptıkları açıklamada, 6 Ocak Çarsamba günü Rektörlük önündeki Boğaziçi direnişine destek için yapılan basın açıklamasında bulunduklarından dolayı lisansüstü koordinatörlerinden sert eleştiri aldıklarını söyleyen ve beş aydır bu işi yapmakta olan iki öğrenci asistanı, sebebini sormak için Rektörlüğe gittiklerinde -şaşırtıcı olmayan bir biçimde- yanıt alamadıklarını belirttiler.Bir gün geçtikten sonra asistanlara söylenen tek bir şey vardı: bütçe kesintisi. Hem de asistan alımı olaylardan yalnızca bir hafta önce yapılmışken. İktidarın himayesi altında bulunan kayyumlar ve kurumlar tarafından iktidar karşıtı davranışlar sergileyen ya da bu davranışları destekleyen herkesin yoluna taş koymanın bir görev bilindiği ve bu görevin çocuk avuturcasına oluşturulan kılıflarla yapıldığı bu dönemde; halkın ve öğrencinin yanında sadece aynı yolu paylaştığı insanların olduğunu bir kez daha görmüş olduk.
- Pandemide ODTÜ İşletmeleri
Covid-19 salgını nedeniyle pandemi süresince ve devamındaki ek tedbirler kapsamında bir buçuk yılı aşkın süre kapalı kalan ODTÜ İşletmeleri, kapalı kaldıkları süre boyunca Rektörlüğün kira baskısına maruz kaldı. Rektörlük sözleşmelerinde mücbir sebepler altında kira ödememeleri gereken işletmeler üzerindeki baskıyı hiç geri çekmedi. 16 Mart 2020’den 2021 sonbaharına kadar geçen sürede kapalı kalan dükkanlardan geçmiş aylara yönelik kira isteyen Rektörlük oldukça sert tepkiler aldı. İşletmeler kısa sürede bir araya gelerek bu yasa dışı isteme karşı neler yapabileceklerini konuştular. İlk adımları ATO’ya başvurmaktı. İşletmelerden temsilciler, ATO Başkanı ve Rektörlük ile alınan üç ayrı toplantıdan da geçmiş aylara yönelik kiraların ödenmesi gerektiği kararı çıktı. Bu karardan sonra YÖK’e başvuran işletme sahiplerinin getirdiği YÖK onaylı kiraların alınmaması gerektiği ile ilgili belgeyi ise Rektörlük geri çevirdi. İşletmelerin en son çare Çevre ve Şehircilik Bakanlığından getirdiği belgeyi de kabul etmeyen Rektörlük, sadece Cumhurbaşkanlığından bir yazı getirirlerse kira almayacaklarını bildirdiler. Bu cevaptan sonra ODTÜ’lü İşletmeler Rektörlüğe yasal hakları için dava açtı. On altı aylık kiraları taksitlendirmesiz ödenmesini bekleyen Rektörlük ile işletme sahipleri arasındaki dava süreci hâlâ devam ediyor. İşletme sahipleri haklarını mahkemelerde aramak zorunda kalmaktan oldukça üzgün. Rektörlüğün yaptığı baskı işletmelerin evlerine para götüremedikleri bu süreci çok daha fazla çaresiz ve stres altında geçirmelerine sebep oldu.
- Mimarlık Amfisi
Bu sene Rektörlük tarafından sunulan pandemi bahanelerinden biri de Mimarlık Amfisi’nin öğrenci topluluklarının kullanımına kapatılması oldu. Bu tarihi amfi; tiyatrosundan konserine, müzikalinden söyleşisine yüzlerce etkinliğe ve öğrenci topluluğuna altmış yılı aşkın süredir ev sahipliği yapmakta. Fakat dönem başladığından beri toplulukların bu amfiyi kullanması yasaklanmış durumda. Sürecin başında bu tutuma sebep olarak “pandemi” gösterilse de sonraları rektörlüğün yeni bahanesi diğer birçok olayda olduğu gibi “personel eksikliği” oldu.
Bu köklü kültürü yaşatmak ve seslerini duyurmak amacıyla 27 Kasım günü ODTÜ Oyuncuları, ODTÜ Türk Halk Bilimi Topluluğu, ODTÜ Müzik Toplulukları ve ODTÜ Müzikal Topluluğu Mimarlık Amfisi’nde Amfi Şenliği’ni düzenledi. Bu şenlikte öğrenci toplulukları; tiyatro oyunu, dans-müzik gösterileri ve konserler ile yeteneklerini sergileyerek üniversitenin sadece derse girilen bir okul olduğunu düşünen bu kokuşmuş düzene karşı kusursuz bir protesto gerçekleştirdiler.
- Baraka
Yıllardır süregelen bir kültürü temsil eden, ODTÜ’nün en köklü binalarından biri olan Baraka binası, yıllar içinde birçok topluluğa ve etkinliğe ev sahipliği yapmış, birçok ana tanıklık etmiştir. Bu yıllanmışlığın verdiği yıpranmayla bina büyük zararlar gördü ve Rektörlük tarafından herhangi bir restorasyon yapılmadı. Bir gün ansızın işçilerin Baraka’daki odalarını terk etmelerinin ardından ortaya çıkan tedirginlik ve gelen duyumlarla beraber Baraka’nın yıkılacağı korkusu, içinde barınan her topluluğu ve Baraka kültürüne sahip çıkmak isteyen herkesi harekete geçirdi. Rektörlüğün ve Kültür İşlerinin öğrencileri bıraktıkları bu zor ve belirsiz durum karşısında tüm ODTÜ öğrencileri, Baraka Şenliği’nde bir araya geldi. Baraka Topluluklarının yalnız olmadığı, Rektörlük ve Kültür İşlerinin böyle ciddi bir durumda öğrencileri bilgilendirmek zorunda oldukları gösterildi ve Baraka’nın restore edilebilecekken yıkılma düşüncesine karşı çıkıldı. Yakın zamanda ise Kültür İşlerinin Baraka’daki topluluklara 13. yurtta oda vereceği duyuruldu fakat öğrencilerin nasıl bir aksiyon alacakları ve Baraka’nın yıkılıp yıkılmayacağı hala belirsiz.
- İşçilerin eylemi
Takvimler Eylül ayını gösterdiğinde, bir yılı aşkın süreden sonra yüz yüze eğitime geçmeye hazırlanırken değil emeğin, hayatın dahi bir değer bulamadığı Türkiye’yi yöneten mevcut hükümetin küçük bir yansıması hâline gelen Rektörlük ve emekçiye düşman kararları bizleri yine şaşırtmıyordu. Bu kararların karşısında Tez-Koop-İş Sendikasına üye işçiler yüz yüze eğitimin başlamasıyla birlikte çalışma saatlerinin uzadığını, haftalık çalışma süresinin kırk saati geçtiğini, hafta sonunda çalışmak zorunda kaldıklarını belirterek hafta sonu çalışmasının fazla mesai olarak ücretlendirmesi ve hafta sonu çalışırken yemek ve yol ücretlerinin karşılanması taleplerini yerine getirmek üzere Rektörlük önünde buluştular.
- İslam İşbirliği Teşkilatının konferansı
İslam İşbirliği Teşkilatının da desteklediği “COMCEC-COMSTECH Training and Workshop New Breeding Technologies for Food and Nutritional Security” adlı konferans, 30 Kasım-2 Aralık tarihleri arasında ODTÜ Kültür ve Kongre Merkezi’nde düzenlendi. Topluluk etkinliklerinin düzenlenmesine elinden gelen tüm gücüyle karşı koyan ve 2019’da düzenlenen 13. Aykut Kence Evrim Konferansı’nın KKM’de yapılmasına tutarsız bahanelerle izin vermeyen Verşan Kök, İslam İşbirliği Teşkilatının bu konferansında konuşmacı oldu.