Ana SayfaÖne ÇıkanlarODTÜ REWIND’23: Merhaba Hocam, Ben 2023!

ODTÜ REWIND’23: Merhaba Hocam, Ben 2023!

Merhabalar hocam, ben 2023. 
Yüzünüzü ekşittiğinizi görür, 
kaslarınızın gerildiğini hisseder 
ve hakaretlerinizi duyar gibiyim. 
Çok rahatsız etmeden sizleri, 
okurken daha metnimi,
gitmiş olacağım. 
Ama öyle sessiz sedasız gidemezdim, 
vermeliydim ifademi,
her “zaman”ın yaptığı gibi 
yer edinecek gerçekleri açıp gitmeliydim.
Yaşayarak geçmiş yaptığımız tüm anların nedenleri
yer edinecek gerçekler olsun diye 
anlatacağım kendimi. 

Her şey 5 Ocak’ta KKM’nin önünde  faşist, ırkçı ve fobik TGB’nin düzenlemeye çalıştığı etkinliğe karşı arkadaşlarınızı ve okulunuzu, daha gün doğmadan savunmak zorunda kalmanızla başladı. Kampüse girmelerini engellemeyi umarak tuttuğunuz nöbet sırasında A1 kapısında yuvalanmış bir sürü faşistin ve onlara kol kanat geren polislerin tehditleriyle karşılaştınız. Nöbetinizi bitirip okuldan uzaklaştıklarını sandığınız sırada polis eşliğinde rektörlüğün önünde bitiverdiler. Diğer üniversitelerde kendileri gibi olmayan hiçbir kişiye yaşam alanı tanımayan bu gruplara karşı, okulunuzu ve sıra arkadaşlarınızı koruduğunuz için kayyumun soruşturmalarına maruz kalmanız da işin cabası. Sizler de bütün bu baskılara ve cezalara rağmen, karşılayacağınız tüm zorluklarda fikrinizden ve duruşunuzdan hiç vazgeçmediniz.

Daha kötü başlayamazdı derken, en karanlık günlerimden biriydi 6 Şubat, belki de Türkiye’nin en umutsuz zamanlarından. Sizler hâlâ ne hissedeceğinizi bilemezken 6 Şubat’a hangi sıfat uygun olurdu ki? Deprem riski fazla olan fakat önlemleri de bir o kadar az olan bir ülke olarak 6 Şubat’ta bir kez daha bu ülkede nasıl yaşayamadığınıza, yaşattırılmadığınıza tanıklık ettiniz. Çoğunuz televizyon başında olan biteni anlamaya çalışırken çoğunuz da sosyal medyadan enkaz haberlerini yaydınız, oradaki insanların sesi olabilmek için. Her kurtarılan can yeni bir umut oldu. Öyle bir felaketti ki bu, en beklemediğiniz anda sizi en yakınınıza bile yardım edemez hale getirdi. Elinizden başka ne gelirdi ki? Her yer enkaz altındayken yurt içi ve yurt dışından gelen arama ekipleriniz oradaydı fakat hiçbir şey yeterli olmadı. Ekipman ve görevli yetersizliğiniz her şeyi git gide zorlaştırdı. Neredeydi ki bu deprem vergileriniz, topladığınız onca yardım? Hepiniz bir olup yardım için seferber oldunuz; kıyafet, yiyecek ve gerekli ekipmanları temin edip ulaştırmaya çalıştınız. Kimdi peki bu yaşadıklarınızın sorumlusu? Ben değildim. Malzemeden çalan müteahhitler, yapılmayan denetimler, uyulmayan yönetmelikler, 20 yıldır hiçbir şey yapmayan bir siyasi otorite, riskli yapıların varlığının bilinmesine rağmen hiçbir aksiyon almayan onca kuruluş… İmar aflarıyla risk yaratan, imar affından yararlanan binaların teknik denetimini yaptırmayan yöneticileriniz, gözden uzak kalmak için hedef şaşırttı. Belki de hiçbir şey değişmediği için sizler hala bu felaketten sonra neler değişti veya nasıl önlemler alındı bilmiyorsunuz.

Pandemi süreci sizi kampüsünüzden ve şenliğinizden ayırdığında ne kadar üzüldüğünüzü duymuştum. Ardından 2022 yılında geri dönüşünüzü kutlarcasına yaptığınız o görkemli şenlikten de haberdarım. Size gelirken heyecanla geldim, adımın yanına ODTÜ 35. Uluslararası Bahar Şenliği ibaresini yazdırma hayallerim vardı. Twitter’da neşeyle ve güzel anılarınızla anılacak, storylerinizde ışıl ışıl görünen Devrim fotoğraflarının üzerine adımı yazdıracak, yıllar geçse bile hakkımda herkesi “rüya gibi bir şenlik yaşattı” şeklinde konuşturacaktım. En büyük sevgi çemberinin yapıldığı, en güzel Devrim sahnesinin kurulduğu, en keyifli oyunların oynandığı, en neşeli panayırın sergilendiği, herkesin dayanışmayla ördüğü o şenliğin yapıldığı sene olacaktım. Sizi şenlik için bu kadar mücadele etmek zorunda bırakan ve bunun sonunda yine de size onu vermeyen ben değildim. Bir an için güzel bir hatıra olacakken felaketlerin sorumlusu; değişimin habercisi olacakken atanmışların ve ümit hırsızlarının at koşturduğu, yakıp yıktığı bir sene oldum. Karanlık, ışıksız, mutsuz işte geldim işte gidiyorum.

Benden geriye kalan en yıpratıcı süreçlerden biri de seçimdi denebilir. Umutlandınız; birlik olunması dönemde büyük ayrışmalar oldu, katakulliler döndü, konuşması gerekenler sustu… Hatırlayınca göğsünüzde bir daraltı, sol tarafınızda bir sıkışma mı oluyor? Hayır, tüm bunlar benim suçum değil. Özellikle bu tür konularda hafızaları her fırsatta tazelemekte fayda var. “Neden böyle oldu?” noktalarını anlamak için. Öyleyse derin bir nefes alın ve seçim dönemini baştan hatırlayalım. Cumhur İttifakı adayı zaten belliydi; gözler Millet İttifakı’nın adayındaydı. Süreç uzadıkça uzadı; altılı masa, beşli masa oldu bir sıralar. Geç gelen bir açıklamayla beraber Kılıçdaroğlu adaylığını ilan etti. Bazıları bu gecikmeyi, adayın yıpranmaması amacı olarak değerlendirdi. 14 Mayıs’a gittikçe her iki tarafın da heyecanı artıyordu. Kılıçdaroğlu destekleyicileri kalan dönemimin kendi adaylarıyla geçeceğini düşünüyorlardı. Medyanın her kanalı çok hareketliydi, çarpıtılmalara da oldukça açıktı. Kara propagandalar, iftiralar, çirkin ifadeler medyanın her bir köşesine sızmıştı. “Terörist” yaftaları, küfürler, bağırışlar havada uçuşuyordu. İlk turda bu iş bitmeliydi!

Herkesin beklediği o gün… Hatırlarım hâlâ her bir sandığı. Beyaz gömlekli, kulağının arkasına çiçek sıkıştırmış, ilk kez oy kullanacak o seçmenler… Diğer senelerde görülmemiştir yüzlerde böyle gülümsemeler, gözlerde böyle parıltılar. Sandıklar kapandığı an fırtına öncesi son sessizlik gibiydi. İnsanlar, geceyi sabah edeceğini bilmeden sonucu beklemeye başladı. Kimileri okullarda, kimileri medyada saatlerce bekledi seçimin sonuçlanmasını.

Ama ilk turda bitmedi.

Sandıklar sistemden kontrol edildi, itirazlar yapıldı fakat…

Süreç 2 hafta uzadı. Seçim artık 2 aday arasındaydı. Plana sadık kalmayanlar oldu, gerginlikler arttı. Domuz bağıyla ölümler gündem oldu, korkular arttı. Herkes daha keskin, daha netti düşüncelerdinde. 24 Mayıs’ta, AKP iktidarının yaratmaya çalıştığı baskı düzenine karşı, seçim sonucu ne olursa olsun, en gür sesinizle bir kez daha mücadeleye devam edeceğinizi “Artık Yeter” diyerek haykırdınız. Haykırmakla kalmayıp 22 senedir sizi insanca yaşatmayanlara karşı omuz omuza alanlarda mücadele ettiniz. 28 Mayıs geldiğinde, artık bahar gelmeliydi. Gelir gibi oldu fakat gelmedi. Gelemedi mi gelmek mi istemedi, bilinmez. %48’in gözü adaylarındaydı, fakat o masadan ses çıkmadı. %52’nin arabalarından korna sesleri yükseliyor, caddelerde ve sokaklarda bağırıp çağırıyorlardı.

Seçimi kaybettikten sonra korku ve umutsuzluk aranızda büyüdü. Temel haklarınıza iktidar saldırıyorken muhalefet sessizlikle cevap verdi. Yeniden seçimi kazanan iktidar, LGBTİ+ların haklarına göz diktiklerini her fırsatta açıkça dile getirmekten çekinmedi; aile buluşmaları adı altında nefret örgütlendi, trans cinayetleri arttı, sansür yayıldı, toplum muhafazakarlaştırıldı. Ancak ben ne kadar karanlık ve ağır bir yıl gibi görünsem de, gelmiş geçmiş tüm yıllarla şu kuralla ortaklaştım: Baskı arttıkça direniş de artar. Siz de bu yıl başkaldırıyorken bunu hatırlatmış oldunuz. ODTÜ 11. Onur Yürüyüşü başkaldırıyoruz temasıyla ODTÜ’nün onuruna sahip çıkmaya hazırlandı. Sabırsızlıkla takip ettim, Onur Yürüyüşlerine uygulanan polis şiddetinin bu yıl daha da korkunç olacağını düşünüp ben de sizler gibi korktum. Kayyumunuz tehdit mailini tekrarladı, okulunuzu “ülkemizin izinsiz yürüyüş merkezi” ilan etti, çağırdığı polis sayısı iki katına çıktı. Yürüyüş kütüphanede başladı ve o an polis arkadaşlarınızı kütüphanede işkenceyle gözaltına alırken ve tam yürüyüş olmayacak karamsarlığına girerken kocaman trans bayrağını matematikten salladınız. İşte o an, bu mücadelenin başladığı döneme çok benziyordu, barikatları aşarak, kulaktan kulağa yayılarak doğu yurtlarınızda toplanıp, onur yürüyüşünüzü gerçekleştiridiniz. Gökkuşağı bayraklarınız, sloganlarınızla birlikte nefrete inat hayatı savunup fobik AKP iktidarı ve kayyuma başkaldırdınız. Sonraki haftalarda, size Gezi döneminden beri canlı renkleriyle kalmış olan Gökkuşağı Merdivenleri bir ay içinde üç kez beyaza boyandı, 40 gece bu karanlığa karşı renkleri kurmak için nöbet tuttup mirasınıza sahip çıktınız. O gecelerde seslerinizi çok yakından takip ediyordum, kahkahalarınız, ağlamalarınız, şarkı söyleminiz ve tartışmalarınız… Birbirinizin çaresi olduğunuzu o soğuk gecelerde derinden anladığınızı düşündüm ve tekrar söyleme ihtiyacı hissediyorum: Alışsınlar, barışsınlar, LGBTİ+lar susmuyor, korkmuyor ve itaat etmiyor. 

İktidarın politikası, tüm vatandaşlara ve özellikle LGBTİ+lara olduğu gibi, kadınlara da asla adil değildi. Sizler, her zaman olduğu gibi, bir araya gelip dayanışma ile önce ODTÜ’de iki ayrı gün ve sonra Ankara genelinde olmak üzere gece yürüyüşleri düzenlediniz. Geceleri ellerinizden almak için çabalayan iktidara, patriyarkaya karşı tekrar gösterdiniz: Yalnız değilsiniz ve bir kişi daha eksilmeyeceksiniz.

2016, 2017, 2018… Hepsinin aksine ben; yiten umutlarınıza, yırtılan pankartlarınıza şahitim. Mezuniyet cübbenizi giyerken hissettiğiniz heyecana değil, kaygılarınıza şahidim. Okula girerken edindiğiniz hayallerinizin, mezun olurken polis barikatının karşısında kırılışlarına şahidim. Hiçbir yıl benim kadar baskı görmemiştir, hiçbir yıl size benim kadar üzülmemiştir. Önce, ellerinizde yırtılacak pankartlarınız; bölüm bahçelerine tıkıldınız ve bir rektörlük maili ile davetiyeye mecbur bırakıldınız. Geçen sene davet etmedikleriniz bu sene size davetiye dağıtır oldu. Ama ODTÜ’de biriktirdiğiniz yıllar ve dostluklarla hepsini aştınız. Mezuniyet günü geldiğinde kol kola girmiştiniz. Tarih yazacak derler ya, polislerin şiddetini ve o polisi üstünüze yollayanları ben hep yazdım. Şimdi geriye dayanışmayla büyüyecek diğer yarınlarınız, yıllarınız.

Ben burada olduğum süre boyunca, canınızın kıymetini hiçe sayan, hayat koşullarınızı her gün daha da zor hâle getirmek için elinden geleni ardında koymayan, “Bir kişi daha eksilmeyeceğiz” dediğiniz için soruşturmalar açanlar her gece utanmadan başlarını yastığa koyarken, siz “Zeren için buradayız” diyerek mücadelenizi sürdürdünüz. “Barınamıyoruz” çığlıklarınıza kulaklarını tıkayıp sizin olanı, yetmeyen yurtların sayısını artırmak ve yurtlarda insani koşulları sağlamak yerine çim amfilere harcayan, sizi soruşturmalarla yıldırmaya çalışan ve depremzedelerin haklarına göz dikenler hesap verene dek, beni ardınızda bırakmayacağınıza, direnişinizi el ele örüp büyütmeye devam edeceğinize eminim.

Zor olan onca süreç varken kanatlarımıza zincir takmakta ısrarlı insanların, dayanışmanın belkemiği olan topluluklara da el atmadan durduğunu söylemem pek mümkün olmaz. Önce toplulukların hareket alanını kısıtlamaya yönelik olan 45 günlük etkinlik yasağı ile karşı karşıya kaldınız. Verilen bu yasağın her şeyin başlangıcı olduğu belliydi. Ardından gelen sebepsiz yasaklar ve şenlik iptali bu öngörümü her ne kadar istemesem de haklı çıkardı. Sonbahar zamanı her şeyin yeni başladığı o dönemde, bazı şeylerin farklı olacağına sizler gibi ben de inanmıştım. Dönemin başlamasıyla birlikte yapılacak etkinlikler için sınıf verilmemesi, izin süreçlerinin uzatılması ve her türlü süreç tamamlanmasına rağmen iptal edilen etkinlikleri görmek beni de derinden yaraladı. Ama dayanışmanın en güzel örneklerini sizde gördüm. AFT sergi yasağı ardından düzenlediğiniz cenaze, yasaklanan her türlü etkinliğe karşı birlikte mücadeleniz, dayanışma ile elde ettiğiniz kazanımlar… Tüm bunlar ODTÜ’nün gerçek sahibinin o koltuğa oturanlar değil, sizler olduğunu bir kez daha kanıtladı.

Merhaba hocam, ben 2023. Her zaman neşe ve huzur getiremedim biliyorum; günler acıyla, karmaşayla geçerken sizleri izlemek dışında pek de bir şey gelmedi elimden. Ama sorarım sizlere, suçlu sensin diyebilir misiniz, tüm bu anlattıklarıma rağmen? Sizlerle geçirdim tüm bu anları; sizlerle dayandım iktidarın, atanmışların, yolsuzların tüm engellerine. Gidiyorum ama gitmeden tekrar söylüyorum: 

Dayan hocam, her zaman yaptığın ve sayesinde dünyayı güzelleştirdiğin gibi;

Dayan iş ile

Tırnak ile, diş ile,

Umut ile, sevda ile, düş ile

Dayan rüsva etme beni.


Editörler: Elif Gülare Çakır, Sude Demirel

BENZER İÇERİKLER

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Sponsor

Bu platform Nish Digital tarafından desteklenmektedir.

POPÜLER İÇERİKLER