Paneller, sempozyumlar, fuarlar, filmler, topluluk toplantıları, basın açıklamaları, dersler… Bir zamanlar okula ilk kayıtlar…
Kampüste bölümler için ayrılan yerleşkenin kalbi:
ODTÜ kampüs ve yapıları için açılan proje yarışmasında Behruz Çinici ve Altuğ Çinici çiftinin hazırladıkları projenin birinci olmasıyla hayata geçen çoğu yapıdan biri Üçlü Amfi -veyahut bir zamanlarda Dr. Necdet Bulut Amfisi.
Gelin, başta isim hikâyesiyle başlayalım.
DR. NECDET BULUT AMFİSİ
Necdet Bulut, ODTÜ’nün de içinde bulunduğu birçok önemli kuruluşta ağırlıklı olarak bilgisayar bilimleri alanında büyük işler başarmış bir şahsiyetti. Aynı zamanda Türkiye’de bilgisayar alanında doktora yapan ilk bilim insanı da. Kendisi ne yazık ki Kasım 1978’de içinde eşi ve oğlunun da bulunduğu arabasının ülkücü tetikçiler tarafından çapraz ateşe alınması sonucunda ağır yaralanarak kaldırıldığı Hacettepe Hastanesi’nde hayatını kaybetmişti. ODTÜ ile son buluşması Üçlü Amfi de gerçekleşmiş, sonrasında artık bu binaya Dr. Necdet Bulut Amfisi isminin verilişi giriş kapısına konulan mermer bir levha ile tasdiklenmişti. Ancak 80 darbesini izleyen yıllarda bu levha Rektör Mehmet Gönlübol tarafından söktürülmüştü. Necdet Bulut’un ölümünün 25. yıldönümünde ODTÜ Öğretim Elemanları Derneği’nin de girişimleriyle Üçlü Amfi’nin içerisinde yer alan U-3 amfisine Dr. Necdet Bulut Amfisi ismi verildi.
SOYUT HEYKEL
Sırtınızı bu anıta verdiğinizde ise karşınızda Üçlü Amfi’nin kalbi, Soyut Heykel bulunmakta. Sadi Çalık’ın parlak paslanmaz çelik ve bakırdan oluşan bu eseri aynı zamanda Türkiye’de mimari içerisinde yer alan ilk soyut heykel.
Eski Üçlü Amfi çalışanlarından biri olan Metin Kırmaç, 1980’de ilk defa Dr. Necdet Bulut Amfisi’ne yazılı sınav için geldiğinde heykelle ilgili edindiği izlenimlerini şu şekilde aktarıyor:
Binanın içerisine girdiğimde şaşkınlıkla etrafıma bakınmaya başladım. Sıradan bir binanın görünüşünden çok farklıydı. Binanın içerisinde yuvarlak bir çukur vardı. Çukurun içerisinde sivri bir demir gözüküyordu. Üç bacaklı kocaman bir demir, yuvarlak bir çemberin ortasında duruyordu. Çemberin yüksekliği yaklaşık dört metreydi. Demir kazığa bakınca aklıma bir anda Cüneyt Arkın’ın ‘Malkoçoğlu Cem Sultan’ filmindeki Voyvoda’nın kazığı gözümün önüne geldi.
Ancak zaman içerisinde kazık izleniminden bir şeyler kaybetmeyen heykelin üç metal parçası, amfinin zirvesine uzanan sivri uçlarıyla sapasağlam durmakta olsa da daha önce kopan bakır parçalar değişik renklere dönüşmüştü. Almanya’dan bir ziyareti sırasında babasının heykelinin deformasyonunu gören kızının rektörlükten ricası üzerine heykelin eski haline getirilmesi için çalışmalar yapılmaktayken bu sefer o hafta fizik sınavına girecek öğrenciler için bu soyut çalışma bir kazığa evrilmişti. Muhtemelen benzer benzetmeleri kulaklarımız hala duyuyordur.
Binanın ilklere ev sahipliğinin tek örneği Cumhuriyet döneminin ilk mimari soyut heykeli değildi. Türkiye’deki ilk döner sahne uygulaması da Üçlü Amfi’de yapılmıştı. Böylelikle bir yandan da sihrin ders amfilerine girdiği, hocaların büyülü bir biçimde derslerden kaybolduğu anlatılagelmeye başlamıştı.
ODTÜ SİNEMASI VE KORKU GECELERİ
Üçlü Amfi, başından beri her türlü kültürel olayı barındıran bir binaydı.
1993 yılında ODTÜ sineması açıldı. Gösterimler U-3 amfisinde gerçekleşiyordu. Haftada 3 gün ile gösterime başlayan sinema ilk başta Uluslararası Gençlik Topluluğu’na bağlıyken daha sonrasında Fizik Bölümü’ne bağlandı. Sinema gösterimlerinin başlamasından kısa bir süre sonra ilk korku gecesi 1994 Aralık’ta düzenlendi. Korku gecesi aslında bir psikoloji öğrencisinin “Korkunun Başarı Üzerindeki Etkisi” adlı projesinin başlangıcı olarak ortaya çıkmıştı. Bir gecede arka arkaya 3 korku filminin gösteriminin yapıldığı ve U-3 amfisinin aynı anda battaniyeler altında hem kahkahalarla hem de çığlıklarla dolup taştığı bir dönem de böylece açılmış oldu. Pekii neden ODTÜ öğrencisi korku gecelerine bu kadar rağbet gösteriyordu?
ODTÜ’de en kaliteli etkinlik korku geceleri. Birilerinin zorlaması olmadan kendimiz oluyoruz burada. Bazen filmdeki katilin yerinde oluyoruz, hayallerimizi yıkanlara karşı savaşıyoruz. Bazen mağdur olup bağırıyoruz özgürce, utanmadan. Her ne kadar erkek egemen bir dünyada erkekler ağlamasa da biz ağlıyoruz özgür olmadığımız zamanlar için.
Bir erkek öğrenci
Aslına bakarsanız korku geceleri bir nevi öğrencilerin streslerini de azaltabilmeleri için bir fırsat yaratıyordu. Kendini camdan atanları ya da bayılanları saymazsak… Ama korku geceleri tüm bunlara rağmen öğrencilerin gözdesi olup bir gelenek haline gelmişti.
Ne var ki bir süre sonra ODTÜ sineması kendisine filmleri sağlayan şirketin inisiyatifine girdi, artık öğrenci topluluklarının veyahut ilgili akademisyenlerin önerisiyle değil satış pratikleri ile ilerlemeyen başlayan bir sinema salonu halini almaya başlamıştı. 2009 yaz okulu gösterimi sırasında öğrenciler tarafından protesto edildi. Bildiriye göre ODTÜ Sinema Topluluğu artık ücretsiz gösterim yapma hakkına sahipti. ODTÜ sinema hikayesi böylece kısa sürede kapanmış oldu.
ÜÇLÜ AMFİ KUTSAL MEKÂN, AMA
MESCİTLERDEN Mİ HAZİNEDEN Mİ?
Zaman din zamanıydı, öyle buyurmuştu Zerdüşt, okyanus ötesinden.
Üçlü Amfi özellikle 12 Eylül’den sonra bir süre alt katındaki mescitler sebebiyle de uğrak bir noktaydı. Ama aynı zamanda devrimcilerin silahlarının ve paralarının Üçlü Amfi’nin kenarında saklı olduğu söylentisi de benzer bir etki yaratmıştı. Kazmasını küreğini alanın hazine avına çıktığı zamanlar yaşanmıştı. Sonuçta vakti zamanında solcuları jandarmadan kurtaran mescitler kapandı, hazinenin de gerçek olmadığı anlaşıldı. Ama Üçlü Amfi ruhundan bir şey kaybetmedi, bugün hâlâ dopdolu derslerin ve etkinliklerin ev sahipliğini yapıyor.
Kaynakça
- Kutsal Mekan Üçlü Amfi, Metin Kırmaç