Biz Kimiz?

0
1818

Çocukken her şeyin mümkün olduğu bir evrende yaşıyoruz. Çocuğun sadece hayal etmesi yeterli. Oynanan oyunlarda kullanılan paralar bile hayali. Avcunun içine sıkıştırıp bir başkasının eline verdiği boşluk, belki bu dünyada asla sahip olamayacağı büyüklükteki bir servete eşdeğer. Gözlerini kapatıp var olmasını umduğun bütün fanteziler sen aksini iddia etmedikçe gerçek kalmaya devam edecekler. Bir hayalde imkansızlıklar inşa edilen ufacık senaryolarla imkân kazanır. O evrende hiçbir şey kalıcı değil, öyle ki çocuğun kendisi bile. Çocuk kurduğu hayale yeterince inanmazsa kendi hayalinin içinde dahi istenmeyeceği bir evrenden bahsediyorum. Eğer yaşadığı hayali evrenin gerçekliğini yeterince inanmazsa çizdiği sınırların dışına itilir çocuk. İmkân kazandırdığı bütün fantezilerin yeniden imkansızlığa evrildiğine şahit olur. Bunu bilir çocuk. Çünkü çocuk olmanın ilk kuralı budur: Kurduğun hayali evrenin gerçekliğini asla sorgulamamak. Çocuk sorgulamaya başlarsa, yapabileceklerinin sınırlılığını keşfederse, sınırsız bir güç ve yapabilme kapasitesinin kendi ütopyasıyla sınırlı olduğunu fark ederse artık çocuk değil demektir. Ve büyümek bir çocuğun başına gelebilecek en büyük felakettir.

Büyümek garip bir şey. Büyümek kurulan fantezilerin gerçekliğini yitirmesi ve sınırlılıklarla dolu bir dünyaya adım atılması olayı. Hayatsa sizin için sunulmuş bir dizi gereklilik ve tekdüze yaşam görevinin yerine getirilmesi süreci. Büyüyoruz, maaşı cebi; statüsü gözü dolduran bir iş sahibi olmak için ömrümüzün yarısını feda ediyoruz. Erişebileceğimiz en üst nokta bu değil tabi ki. Gerçekten aşık olduğumuzdan emin bile olmadığımız insanlarla evlenip, ebeveynliğe uygunluğumuzu sorgulamadan dünyaya yepyeni bireyler armağan ediyoruz. Sonra bu yeni bireylerin bireysel alanlarına hiçbir saygı göstermeden onları kendi yarattığımız kalıplara sokarak toplumun tek tip insanlarından biri haline getiriyoruz. Çocuklarımızı da bir meslek ve aile sahibi yapana kadar durmaksızın çalışıyoruz. Sanki içinde yaşadığımız hayat bize ait değilmiş gibi. Nihayetinde yaşlanıyoruz ve didindiğimiz onca şeye rağmen hasta yatağımızda yapayalnız ölüyoruz.

Peki neden yapıyoruz bunu? Bize ait olabilecek bir hayatı ve bütün bireysel alanlarımızı itip yerlerine kolektif hayatlar kuruyoruz? Neden tüm bu saydıklarım belli bir sıraya ve döngüye dizilmiş halde gerçekleşmeli insan hayatında? Kişinin kendi hayatı için bunlar dışında bir şey istemesi neden yadırganır? Neden yüzyıllardır süregelen tek tip insan portresinin dışına çıktığımızda çirkin, kötü, aptal addediliyoruz? Mükemmel hayat kavramı niçin eş, çocuk ve statüden ibarettir? Gerçekten istediğiniz bu mu? Sırf sahte sevgiler ve geçici takdirler için kendinizden vazgeçmek mi? Ya da istediğiniz olabileceğiniz kişinin dışavurumunu engellemek mi? Siz hiç prangalarınızdan kurtulmak istemediniz mi? Gerçekten olmak istediğiniz yerde, olmak istediğiniz insanlar mı birliktesiniz? Çocukken kurduğunuz hayallerinizdeki kahraman mısınız? Peki ya o kişi olmak için ne kadar uğraştınız? Hayatınızın ve yaptığınız seçimlerin yüzde kaçına sahipsiniz? Siz gerçekten bu dünyaya olmak için geldiğiniz kişi misiniz? Siz kimsiniz? Biz kimiz? Çocukken kimdik, şimdi kimiz? Kime aitiz? Kendimize mi yoksa bizim için karar veren mercilere mi?

Şimdi eğri oturup doğru konuşalım. Hayatınız boyunca bir kez olsun hırsızlık yapmak istemediniz mi? Birinin parasını, statüsünü, ailesini, arkadaşlarını, mutluluğunu, cesaretini, zekasını, sevgilisini elinden almak hiç mi geçmedi içinizden? Biliyorum beni yargılıyorsunuz. Çünkü siz de onlardansınız. Aynı kalıptan çıkma insanlardansınız. Yalan söyleyebilir, aslında olduğunuz kişiyi saklayabilir hatta olduğunuz kişinin farkında bile olmayabilirsiniz. Peki ya buna rağmen siz dürüst bense yalancı mıyım? Siz doğru ben yanlış mıyım?

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz