Türkiye’nin yetiştirdiği en değerli bilim insanlarından olan Feza Gürsey, Dr. Reşit Süreyya Gürsey ve Prof. Dr. Remziye Hisar’ın ilk çocuğu olarak 7 Nisan 1921’de İstanbul Otağtepe’de dünyaya gelmiştir. Bilime yaptığı üstün katkıları ile bilinen Feza Gürsey; sanat, edebiyat, sosyal bilimler ve felsefe konularındaki derin bilgisi ile de tanınmaktadır.
Babası Dr. Reşit Süreyya Gürsey (1889-1962), öğretmen olmanın yanı sıra fizikçi ve tıp doktorudur. 1881’de Niğde’nin Bor ilçesinde doğan Gürsey, 1914 yılında tabip yüzbaşı olarak Askeri Tıbbiye Okulu’ndan mezun olup Bakü’de öğretmenlik yapmaya başlamıştır. Bu sırada gerçekleşen İstiklal Savaşı’nda cephede bulunan Dr. Reşit Süreyya, savaşın bitmesi üzerine Paris’e röntgen uzmanı olması için gönderilmiştir. Uzmanlığının ardından İngiltere’de Cambridge Üniversitesi’nde fizik ve matematik dersleri almıştır. Eğitimini tamamladıktan sonra Türkiye’ye dönmüş, bir süre Kuleli Askeri Lisesi’nde fizik öğretmenliği yapıp emekliye ayrılmıştır. Emekliliğinde de bilimden uzaklaşmayan Dr. Reşit Süreyya, dünyanın en önemli fizikçileri arasında olan Werner Heisenberg ve Erwin Schrödinger’den dersler almıştır.
Feza Gürsey’in annesi Prof. Dr. Remziye Hisar (1902-1992) 1902 yılında Üsküp’de doğmuştur. 1919’da Çapa Kız Öğretmen Okulu’ndan birincilikle mezun olan Remziye Hisar, öğretmenlik yapmak üzere Bakü’ye gitmiştir. Burada yolu Reşit Süreyya Gürsey ile kesişen Remziye Hisar; sonrasında, Avrupa’da kadınların pek azının eğitim görebildiği bir dönemde, Paris Üniversitesi Kimya Bölümü’ne kabul alıp, lisansını burada tamamlamıştır. 1930 yılında Sorbonne’da kimya doktorasına başlamış ve 3 yıl içinde bitirmiştir. Ankara Hıfzıssıhha Enstitüsü, İstanbul Üniversitesi ve İstanbul Teknik Üniversiteleri’nde görev alıp 1959 yılında profesör unvanını almıştır.
Paris’te Jeanne d’Arc okulunda eğitim hayatına başlayan Feza Gürsey, Türkiye’ye dönmelerinin ardından Galatasaray Lisesi’ne devam ettikten sonra 1940 yılında buradan birincilikle mezun olmuştur. Galatasaray Lisesi’ndeki eğitimi esnasında fizik öğrenmeye karar veren Feza Gürsey, 1940 yılında İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi’ne kabul edilmiştir. 4 senelik eğitiminin ardından Fizik-Matematik bölümünden lisans diplomasını birincilik ile almıştır. Akademik hayatına İstanbul Teknik Üniversitesi’nde fizik asistanı olarak başlayan Feza Gürsey, bu esnada Milli Eğitim Bakanlığının İngiltere’ye doktora öğrencisi göndermek için açtığı sınavı kazanarak burada eğitim görmeye hak kazanmış ve 1945 yılında Imperial College’da doktora çalışmalarına başlamıştır. İngiltere’deki eğitimi süresince Londra’nın zengin kültür ortamı ve entelektüel dünyası ile etkileşim içinde olan Feza Gürsey’in yaptığı önemli bilimsel çalışmalar dünyanın önemli fizik dergilerinde yayımlanmıştır.
Doktora eğitimini bitirdikten sonra İstanbul’a geri çağırılan Feza Gürsey, Cahit Arf’ın da desteği ile İstanbul Üniversitesi Matematik Kürsüsü’ne asistan olarak tayin edilmesinin ardından 1953 yılında bu kürsüye doçent olarak atanmıştır. İstanbul Üniversitesi’nde bulunduğu sırada tanıştığı, üniversitenin Fen Fakültesi asistanlarından, Süha Pamir ile 1952 yılında evlenmiştir. 1954 yılında doğan çocukları Yusuf Gürsey de sonrasında anne ve babası gibi bir fizikçi olarak Brown Üniversitesi’nden doktorasını alacak ve Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde doçent olacaktır.
1957 yılında ABD’de Brookhaven Ulusal Hızlandırıcı Laboratuvarı’nda dönemin önemli konularından olan elektrodinamik üzerinde çalışmalar yapan Feza Gürsey, bunun yanı sıra Columbia Üniversitesi’nden ve Princeton İleri Çalışmalar Enstitüsü’nden dünyanın en önemli araştırmacıları ile çalışmıştır.
Artık dünya çapında tanınmış bir fizikçi olan Feza Gürsey, 1961 yılında Türkiye’ye dönme kararı almıştır. O dönem Orta Doğu Teknik Üniversitesi Fizik Bölümü Başkanı olarak görev yapan Prof. Dr. Erdal İnönü’nün ısrarları sonucu ODTÜ Teorik Fizik Bölümü’nde profesörlük görevine başlamıştır. Dünya çapında tanınan, başarılı bir fizikçi olmasının getirisi olarak ODTÜ Teorik Fizik Bölümü Feza Gürsey’in varlığı ile dünyanın önemli fizikçilerinin seminerler verdiği uğrak bir nokta haline gelmiştir. ODTÜ’deki görevine devam ederken, 1965 yılında Yale Üniversitesi’nden gelen teklif üzerine, burada misafir profesör olarak çalışmaya başlamıştır. Bu dönemde, Türkiye’deki öğrencileri de onunla birlikte Yale Üniversitesi’nde bulunma fırsatı bulmuş ve yurtdışındaki bilimsel gelişmeleri yakından takip edebilmişlerdir. ODTÜ’deki profesörlüğünden 1974 yılında ayrılmaya mecbur bırakılan Feza Gürsey’in Yale Üniversitesi’ndeki profesörlük görevi daimi hale getirilmiştir. Bu mecburiyetinin nedenlerini Feza Gürsey şöyle dile getirmiştir:
“Birincisi, sık sık ve ücretsiz izinli olarak dışarıdaki bilim merkezlerinde çalışmam ve bu bilimsel alışverişe öğrencilerimi de katmam. İkincisi, Türkiye’mizin seviyesine ve ihtiyaçlarına uygun olmayan üst düzeyde bir araştırma yaparak gençliğe zararlı bir örnek olmam.”
1977 yılında, parçacık fiziğine katkılarından ötürü Opphenheimer Ödülü’nü alan Feza Gürsey, daha sonrasında ODTÜ’den ayrılışına duyduğu üzüntüyü öğrencilerine şöyle dile getirecektir: “Ödülün Yale ile Harvard arasında paylaşıldığı yazıldı. İsterdim ki, ODTÜ ve Harvard arasında paylaşıldı desinler.”.
Bu ödüle layık görülmesinin ardından Yale Üniversitesi’nde önemli bir kürsünün profesörlüğüne seçilen Feza Gürsey; bunun devamında Einstein Madalyası, College de France Madalyası, Wigner Madalyası ve daha birçok ödül aldı. 1991 yılında, emekliliğinin ardından Boğaziçi Üniversitesi’nde bulunduğu sırada, yakalandığı kanser hastalığı sebebiyle görevini sürdüremedi. Tedavi için gittiği Yale Üniversitesi Hastanesi’nde 1992 yılı 13 Nisan günü hayata veda etti.
Bugün, aramızdan ayrılışının 27. yıl dönümünde, ODTÜ’ye ve bilime olan katkılarından ötürü, Feza Gürsey’i sevgi ve hürmetle anıyoruz.