Mahmut Hoca: Okul sadece dört yanı duvarla
çevrili, tepesinde dam olan yer değildir. Okul her yerdir. Sırasında bir orman,
sırasında dağ başı. Öğrenmenin, bilginin var olduğu her yer okuldur.
Tulum Hayri: Allah aşkına hocam, bu okulda
insan ne öğrenir?
Mahmut Hoca: Yaşamayı, mücadele etmeyi, doğa
ile savaşmayı öğrenirsiniz. Bilgili olmayı, en önemlisi kendinize karşı saygıyı
öğrenirsiniz. Bu saydıklarım eğer bir okulda yoksa, orada sadece bir taş yığını
vardır.
Hababam Sınıfı Tatilde, 1978

12 Nisan Cuma günü gelen kutumuza düşen bir Rektörlük fermanı ile bu yıl otuz üçüncüsü gerçekleşecek olan ODTÜ Uluslararası Bahar Şenliği’nin “mevcut teknik ve idari olanaklar ile gerçekleştirilmesi mümkün olmadığı” gerekçesiyle iptal edildiğini öğrenmemiz ve ardından yaşananlar artık herkesin malumu[1]. Rektörlük’ün hiç de arzu etmeyeceği bir biçimde, şenliklerin toplumun geniş kesimleri tarafından sahiplenilmesi ile oluşan kenetlenme hâli ve meselenin sosyal medyada en çok konuşulan hadise hâline gelmesi, ODTÜ’nün ve şenliklerin önemini hepimize bir kez daha hatırlattı. Böylesi bir dayanışma ve kenetlenme hâlini, herhalde en son Gezi’de yaşamıştık. Bu bile tek başına yaşananların önemini anlamak açısından kritik[2].  Meselenin bu kısmı -ayrıca tartışmaya gerek olmakla birlikte- bu yazının konusu değil. Bu yazıda cevabını arayacağımız soru şu: ODTÜ Rektörlüğü (ya da Verşan Kök diyelim), 32 yıldır -öyle veya böyle- gerçekleştirilen bir bahar şenliğini, bu denli tepki alacağını bile bile neden ‘teknik ve idari olanaklar’ gibi komik bir bahanenin arkasına saklanarak iptal etmek istiyor? Başka türlü sormak gerekirse: Verşan Kök kimden korkuyor?

1987 yılının Mayıs ayındaki 10 gün süren ilk ‘festival’ ile tohumları atılan ODTÜ Uluslararası Bahar Şenliği, o günden bugüne Uluslararası Gençlik Topluluğu’nun (UGT) öncülüğünde ve ODTÜ Rektörlüğü’nün desteğiyle gerçekleştiriliyor. Türkiye’deki üniversitelerde düzenlenen bahar şenliklerinin öncüsü olması bakımından da önemi büyük olan bu şenlik, ODTÜ Bileşenleri tarafından ilk günden itibaren bir gelenek olarak sahiplenilerek yaşatılıyor. ’87 yılındaki ilk şenlikte Rektör Prof. Gönlübol, şenliğin önemini “öğrenciler tarafından organize edilmesi, onlar tarafından yürütülmesi ve başarıya ulaştırılması” sözleriyle ifade ediyor[3]. Gerçekleşen bu ilk şenlikte halk oyunları, tiyatro, sinema gösterimleri gibi kültürel ve sanatsal etkinliklerin yanı sıra şenlik süresince açık tutulan panayırda öğrencilerin kendi üretimlerini satışa sunduklarını da görüyoruz. Düzenlenen sportif etkinlikler ve konserler de cabası…

Esasen işin bu ‘tarihi’ kısmını artık hemen herkes biliyor. 32 yıl önce başlayan ve gelenekselleşen şenlik, zaman zaman Üniversite yönetimi tarafından çeşitli bahanelerle engellenmeye çalışılsa da ODTÜ Bileşenlerinin bu geleneğe sahip çıkması ile şenlikler bir şekilde gerçekleştiriliyor[4]. Nitekim bir süredir Devrim Stadyumu’ndaki ‘büyük konserlere’ hapsedilme tehlikesi ile karşı karşıya kalan şenlikler, -Türkiye gündeminden de bağımsız olmayan bir biçimde- şimdi de tümüyle yok edilmek isteniyor. Bir önceki Rektör döneminde başlayan çeşitli engelleme girişimleri, kayyum Rektör Verşan Kök ile birlikte doruğa ulaşmış durumda. Geldiğimiz noktada artık şenlikler tümüyle ‘olanaksız’ hale getirilmek isteniyor.

Bir özgürleşme süreci olarak Şenlik

Bu noktada sorulması gereken soru şudur: ‘alt tarafı bir şenlik’ neden bu kadar gürültü koparmaktadır? Bu sorunun yanıtını aramak için, hızlı bir atlayış ile 1895-1975 yılları arasında yaşamış Rus filozof ve edebiyat teorisyeni Bakhtin’e gidelim. Dil felsefesi üzerine yazdığı yazılarında Bahtin, “merkezcil güçler” (centripetal) ile “merkezkaç güçler” (centrifugal) arasında bir ayrım yapar. Birinciler, yani merkezcil güçler, yaşamın akışını düzenleyip kalıplara sokarak bütünleştiren merkez yönelimli güçler iken, ikinciler, yani merkezkaç güçler ise merkezileşmeden kaçan, bütünselleştirilemeyen ve sabitlenemeyen dilsel ve anlamsal ögelerdir[5]. Bakhtin’e göre, orta çağ popüler kültürünün önemli bir ögesi olan karnaval, “merkezileşmeden kaçan, bütünselleştirilemeyen ve sabitlenemeyen” bu dilsel ögelerin en sahih biçimde ifadesini bulduğu yerlerdir. Karnaval, olanca groteskliği, “iğrençliği” ve zındıklığıyla, egemenlerin monolojik dilini görelileştirir, alaya alır, altüst eder; tüm toplumsal ayrıcalıklara, dokunulmazlık iddialarına, normlara ve yasaklara avamî bir kahkahayla yanıt verir[6]. Onun anlayışında karnaval, yaşamın merkezcil bir yapıya sahip olduğu fikrinin yadsınması ve çok-seslilik üzerine bir anlayışın öne sürülmesini mümkün kılar. Başka bir deyişle, Bahtin’in karnavalda bulduğu şey Dünya’yı ters yüz etme potansiyelidir. Ona göre bu potansiyelin kendisinin özgürleştirici bir işlevi vardır ve bu bize Dünya’nın başka türlü de kurulabileceğini göstermesi bakımından önemlidir.

Bahtin’in sözünü ettiği türden karnavalesk bir damarın, ODTÜ şenliklerinde de olduğundan söz edebilir miyiz? Kayyum Rektör Verşan Kök’ün, tepkiler sonrası Deniz Zeyrek’e yaptığı şu açıklama bir fikir verebilir: “Öncelikle biz şenlikleri iptal etmedik. Tam aksine biz UGT’li öğrencilerle Devrim Stadı konserleri de dahil her konuda anlaştık. Ancak sonra bu grup LGBT, Marksist, Aşırı Sol, HDP gruplarla toplantı yapıp bu karardan vazgeçtiler” [7].  ODTÜ Şenliği’ni 32 yıldır yukarıda adı anılan grupların da içinde olduğu, çok daha geniş bir yelpazeden ODTÜ öğrencilerini kapsayan bir toplam organize etmektedir; bu sene de 32 senedir yaptıkları yerlerde, benzer olanaklarla yapmak istemişlerdir; ancak ODTÜ Rektörü, okulun “her yerini” kullanıma kapatan, okulu adeta açık hava hapishanesine döndüren başka açılış etkinliklerinde herhangi bir sakınca görmezken öğrencilerin 32 yıldır kullandıkları alanları öğrencilerin erişimine kapatmıştır. Kayyum Rektör, bu geniş toplam içerisinden bir kısmını kriminalize etmek, geri kalanını ayrıştırmak, bölmek ve yalıtmak maksadıyla böyle bir açıklama yapmıştır. Açıklamada adeta Marksist olmak, LGBT olmak ya da HDP’yi desteklemek bir toplumsal suç; en iyi ihtimalle kast sisteminin altlarında yer almanıza neden olan -“affedersiniz”- bir kusur olarak nitelenmiştir.

Her şeyin olması gerektiği gibi gittiği bir şenlik sürecini bozan, bütün kötülüklerin sorumlusu olarak nitelenen bu “LGBT, Marksist, Aşırı Sol, HDPli” gruplar, Bahtin’in sözünü ettiği egemenlerin monolojik dilini alaya alan, tüm toplumsal ayrıcalıklara, dokunulmazlık iddialarına, yasaklara ve normlara avamî bir kahkaha ile yanıt verenler olabilir mi? ODTÜ rektörünün açıklamaları son derece siyasidir; “Kral çıplak!” diyenler hedeftedir.

Ayrıca bu listenin böylesi aşağılayıcı bir biçimde bir araya getirilmesi esasen çok yeni de değildir. Hitler’in üstün Alman ırkını yaratmak üzere toplumdan temizlemek istediği grupların listesi de üç aşağı beş yukarı buna benzerdir. Martin Niemöller bu listenin tamamını değilse de oldukça simgesel bir dökümünü bugün çeşitli Holokost anıtlarında yazılı bulunan pek meşhur sözlerinde ifade etmişti. ODTÜ’nün kayyum Rektörü’nün tercih ettiği bu strateji bugün hem oldukça popüler bir siyasal davranıştır hem de stratejiyi bu ve buna benzer listelerin şeytanlaştırılması üzerine kurmak, sorumluluktan sıyrılmanın oldukça kolay bir yoludur. Althusser’in mealen “sınıf mücadelesi sözcüklerin anlamı üzerindeki mücadeledir” biçiminde ifade edilebilecek önermesi, hükmünü şenlik tartışmalarında da yürütmektedir. Aslında şenlik diye tartıştığımız şeye dair argümanlar da tamamıyla bu mücadele evreni içinde şekilleniyor. Dolayısıyla tartışılan basit anlamda “teknik” bir şenlik tartışmasının ötesinde bir dizi siyasal ve toplumsal değerler toplamıdır. Süreç oldukça siyasaldır; tıpkı Gezi’den sonra “futbola siyaset karıştırılmasına engel olacağız” diyerek tarihin en politikleşmiş stadyumlarının ortaya çıkartılmasını anımsatmaktadır. Benzer bir analojiyle Verşan Kök de Fikret Orman benzeri bir Truva atıdır; başında bulunduğu camianın bir parçası olmakla kendini savunur, ancak dışarıdan atanacak bir kayyuma kıyasla beklentilere yanıt vermekte çok daha işlevseldir. Dahası demokratik süreçlerle göreve gelmemiştir, ODTÜ paydaşlarının esaslı “tercih”i değildir, son derece siyasal bir sürecin sonunda “atama” yoluyla gelmiştir.

Verşan Kök’ün tahayyülündeki ODTÜ

Üstün bir ODTÜ ırkı yaratma tasarısı var mıdır bilinmez ancak O’nun tahayyülündeki ODTÜ, zamanın ruhunu ifade edebilecek bir benzetmeyle bilim hizmetinin satıldığı parlak vitrinli bir alışveriş merkezine benzemektedir. Bu yönüyle son derece piyasacıdır. Öğrencilerinin özgürce kullanamadığı sınıflarda sermaye kuruluşları rahatlıkla etkinlikler düzenleyebilmektedir. Toplumsal bir uğraş olan bilim üretimi, halkın değil sermayenin çıkarlarına göre şekillendirilsin, emrine amade hale gelsin istemektedir. ODTÜ’nün diğer bileşenlerinden de uysalca bu projeye uymaları beklenmekte, üniversite modern bir “köle pazarı”na dönüştürülmek istenmektedir. Öyle ki, buna itaat etmemeniz durumunda hak kazandığınız ödülleri bile almanız engellenebilir[8]. Dahası bu sermaye kuruluşlarının önemli bölümü savaş teknolojilerinin üretimine hizmet etmektedir.

Geçen Cuma’dan bu yana ODTÜ’nün Uluslararası Bahar Şenlikleri üzerinden yaşanan tartışmalarda, Yeşilçam’ın klasiklerinden biri hâline gelmiş Hababam Sınıfı’nın epigrafta alıntılanan diyalogunu hatırlatan bir yön var. Kayyum Rektör Verşan Kök’ün, daha adaylık sürecinden bu yana dillendirdiği “ODTÜ’yü başka yönleriyle tanıtma” projesi, iktidar tarafından koltuk kendisine bahşedildiğinden bu yana yürürlükte. ODTÜ’yü, onu ‘temsil etmediğini’ düşündüğü bir grup ‘öteki’nden (Marksist, aşırı sol, LGBT) kurtarmak ve onu bilim, irfan yuvası hâline getirme projesi; bunlardan ikincisinin gerekliliği olarak ilkinin önerilmesi… Fakat kayyum Rektör’ün unuttuğu bir şey var: Üniversiteyi üniversite yapan, basitçe onun akademik başarısı, dünya sıralamasındaki yeri, ürettiği bilimsel makale sayısı değildir. Üniversite tam da üretilen bu akademik bilginin kendisinin dahi sorgulandığı, gerektiğinde bunlara itiraz edildiği yerdir. Dahası, bilimsel etkinliğin üretimini belirli bir sınıfın, bir zümrenin veya bir grubun hizmetine koşmak da onun toplumsal karakteriyle taban tabana zıttır. Üniversiteler halkındır. ODTÜ’nün geleneği, üniversitenin bu ruhunun taşıyıcısıdır. Verşan Kök şahsında iktidarların da korktuğu tam olarak bu ruhtur.

Bu tutum karşısında ODTÜ bileşenlerinin “kayyum”a bir arada yanıt vermesi, en güçlü, kararlı ve neşeli biçimde Şenlik’i organize etmesi, şenliğin butik bir AVM etkinliğine dönüştürülmesine ve ‘evcilleştirilmesi’ne izin vermemesi herhalde en ideal çıkış yoludur. Aksi takdirde “karnaval” özgürleştirici, katılımcı ve etkileşime açık bir edim olmaktan çıkıp tek kanallı, oldukça ticari ve son derece ‘tasarlanmış’ bir biçim alacaktır.

Not: Bir ‘taş yığını’ değil, ‘üniversite’ istediğimizi haykırmak; bizim olan şenlikleri geri almak için 16 Nisan Salı günü saat 13.30’da Rektörlük önünde buluşuyoruz.

Halil Can İnce ve Ulaş Taştekin


[1] ODTÜ Rektörlüğü’nün iptal ettiği Bahar Şenliği’ne sanatçılardan destek, 13 Nisan 2019, BBC Türkçe.

[2] Murat Meriç, ODTÜ: Geleneğimizden geleceğimize uzanan yol, 14 Nisan 2019, Gazete Duvar

[3] ODTÜ BAHAR ŞENLİĞİ 1987, YouTube (TRT kaydı)

[4] Bu noktada 2015 yılındaki Rektörlük engeli ve ardından ODTÜ Öğrencileri tarafından ‘korsan’ bir biçimde düzenlenen ‘Alternatif Bahar Şenlikleri’ni hatırlatmak gerekir.

[5] Bkz: Mihail Bahtin, Vikipedi https://tr.wikipedia.org/wiki/Mihail_Bahtin

[6] Necmi Erdoğan, “Metinlerarasılık, Hegemonya ve Siyasal Alan”. “Toplum ve Bilim”, (1994), s.40-57

[7] Deniz Zeyrek, Prof. Kök: Anlaşmayı öğrenciler bozdu, 15 Nisan 2019, Sözcü

[8] “ODTÜ Rektörlüğü, TÜBİTAK Teşvik Ödülü’ne başvuran akademisyenden ‘Saray’a gitme sözü’ istedi”, 23 Şubat 2019, T24.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz