Verşan Kök’ün ODTÜ’ye rektör olarak atandığı günden beri ODTÜlüler (yalnızca öğrenciler değil, akademik ve idari personeller, işçiler vs. de dahil olduğundan öğrenciler yerine ODTÜlüler demenin daha doğru olduğunu düşündüm) nezdinde yarattığı ve yaratmaya devam ettiği rahatsızlık herkesin malumu olsa gerek. Göreve başladığı ilk ayın sonunda ülkedeki OHAL’i ODTÜ’ye doğrudan “Güvenlik Önlemleri” başlığı altında getirilen kısıtlamalarla taşıyan Kök’ün adı geldiği andan itibaren 1977’deki faşist rektör Hasan Tan ile birlikte anılmaya başlanmıştı bile. Hatta bu paralellik o kadar açık şekilde kuruluyordu ki dönemin “Hasan Tan ODTÜ’ye rektör olamaz” sloganı bugün sadece isim kısmı değiştirilerek kampüs içerisindeki eylemlerde kullanılmaya başlandı. Resmi ve resmi olmayan öğrenci topluluklarının faaliyetlerinin kısıtlanması, kimi etkinliklerin tamamen yasaklanması, izin alma prosedürlerinin zorlaştırılması, kampüse yakınlarımızı veya arkadaşlarımızı sokmada çıkarılan zorluklar, çalışanlar üzerindeki yoğun baskı, kampüse polisin girişinin bu kadar yaygınlaşması, açılan soruşturmalar… Ya da daha güzel bir ifadeyle, “Ne kadar da benziyoruz Türkiye’ye Ahmet Abi”*. Milliyetçi Cephe hükümetinin faşizmini ODTÜ’ye taşıyan Hasan Tan’la kurulan paralelliğin de hakkını veriyor Verşan Kök.Son olarak Tayyip Erdoğan’ın okula daveti vesilesiyle kampüsteki polis işgalinin yarattığı OHAL, yasakları katmerledi. Verşan Kök’ün ağzından düşürmediği akademik çalışmalar bile görmezden gelindi. Evrim Konferansı yasaklandı, ders seçimleri ertelendi. Demokratik şekilde Tayyip Erdoğan’ı protesto etmek isteyen ODTÜ öğrencilerinin gözaltına alınmasına da Verşan Kök tarafından tek bir kelam edilmedi. Yeni dönemin başlamasının hemen ardına topluluk etkinliklerinin kısıtlanması yetmezmiş gibi bir de öğrencilerin sürekli aktif olarak kullandığı, odası yetersiz olan toplulukların toplantılarını aldığı, sınav döneminde öğrencilerin ders çalıştığı, kampüsün merkezinde olması sebebiyle de pek çok öğrencinin birlikte takıldığı kafeteryanın saat 17’den sonra “çalışanlara verilecek ek mesai ücretlerinin yetersiz olması” bahanesiyle kapatılması kararı alındı.Sonrasında alınan forumla bu yaşananlara bir tepki gösterilme kararı da alındı: Verşan Kök’e karşı bir arada olduğumuz gösterilecek, kafeterya için de bir terk etmeme eylemi. İki gün boyunca öğle saatlerinden itibaren de soğuk hava koşullarına rağmen topluluklar stantlarını açtı Fizik çimlerinde (Kütüphaneden stant açmak için masa alma işlemi, Genel Sekreterlik’in onayına bırakılmış. Stantlar da toplulukların dayanışmasıyla bulunan masalarla açıldı. Bu arada kapattıklarını sandıkları Medya Topluluğu da Fizik çimlerinde röportajlarını, haberlerini yapmaya devam ediyordu.
Kafeteryayı terk etmeme** eyleminin düşündürdükleri
Kafeteryanın kapanma saatinde ise kafeteryaya geçilip kapının kilitlenmesinin önüne geçildi. Daha önce forumda alınan kararla kafeteryayı terk etmeme eylemini çeşitli faaliyetleri kafeteryada yapmak suretiyle gerçekleştirileceği kararı alınmış ve bu doğrultuda da ODTÜ Tarihi Belgeseli’nin ilk bölümü olan “Bozkırı Yeşertenler” gösterildi. Onlarca kişinin belki de onlarca kere seyrettiği belgeselin gösterimine katılım ise oldukça yüksekti. Başka bir motivasyon vardı çünkü, eylemin politik muhtevası o motivasyonu belirliyordu. Yani ne yapıldığından ziyade nerede yapıldığının önem arz ettiği bir etkinlikti: Etkinlik Verşan Kök’ün kapatmaya çalıştığı alanda yapılıyor, kapıların kilitlenmesi önlenerek yapılıyor.
İkinci gün gösterilen belgeselin ikinci bölümü olan “Zor Yıllar”da yazının başında bahsettiğim paralelliğin kurulmasının dinamikleri güçlendirildi. Anlatılan dönem Hasan Tan Dönemi, içerisindeki boykotlar, direnişler ve sonunda kazanımlar. Sahi bizim hikayemizde eksik olan belki de sonuncusuydu. Bunun eksikliği tutuyordu kafeteryada insanları belki. Ardından yapılan forumda bir tereddüte yer bırakmayacak cinsten kararlar alındı. Kafeterya kapattırılmayacaktı. Sürecin duyurulması ve eylemin yaygınlaşması amacıyla haftada iki gün etkinlik yapılacağı kararı alındıysa da en kritik olan, her gün o kapıyı kilitlemek için gelen görevliyi engelleme kararının alınmasıydı.En çok vurgu yapılan kısım, Verşan Kök’e karşı bir kazanım elde etmeye duyulan yakınlığın yarattığı heyecan oldu. Sıra bize geçti sanırım.
Sonuç yerine
Verşan Kök’ün meşruiyeti artık tartışılmıyor bile. Ancak onu -benzetildiği Hasan Tan gibi- gönderebilecek mekanizmaların ihtiyacı ise en büyük problem olarak karşımızda duruyor. Ama elde edildiği takdirde, kafeterya kazanımları ya da o gün konuşulan diğer sınıfların da aynı şekilde kilitlendiği sorununa(ders saatlerinden hemen sonra herhangi bir etkinliğin yapılmasını engellemek amacıyla dersliklerin kilitlenmesi) yönelik kazanımlar bu mekanizmaları adım adım oluşturacaktır. Dilimize pelesenk olmuş o sloganı aklımızdan çıkarmayalım: “Verşan Kök ODTÜ’ye rektör olamaz!”
Verşansız, güzel günler yakındır!
*Edip Cansever’in Mendilimde Kan Sesleri şiirinden bir dize
**İşgal kelimesini kullanmama amacım eylemi masumlaştırmak değil. İşgal, dışsal bir unsur tarafından gerçekleştirilir. Biz, bize ait olan bir yerden çıkmıyorsak bunun adı terk etmemektir.