ODTÜ KAMPÜSÜNDEKİ ANTİK KÖY: YALINCAK
“Suların sesini dinle şimdi
ormanın fısıldayışlarını
usulca yarılıyor dağların göğsü
bir aşkı dinlendirmek için”
Ahmet Telli’nin bu dörtlüğü adeta ODTÜ’yü ve uçsuz bucaksız kampüsünü anlatmaktadır bizlere. Yılların emeğiyle yeşeren ormanında yürüyüşe çıktığınızda ya da Ankara’nın yarattığı deniz hasretini -az da olsa- gideren Eymir’in etrafında tura çıktığınızda lütfen bu dediğimi anımsamaya çalışın, ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız. Hele bir de dağların göğsünü yaracak bir aşk varsa kalbinizde, işte o zaman bilge bir gezgin tavrıyla adımlamaya başlayacaksınız yolunuzu.
Böylesine büyük ve ihtişamlı bir kampüsle ilgili paylaşılmayı bekleyen bilgilerin ve çözülmeyi bekleyen gizemlerin varlığında şu çıkarımı çok kolay yapabiliriz: ODTÜ kampüsü hakkında anlatacağımız çok fazla şey var. Fakat bu noktada asla göz ardı edilmemesi gereken bir husus var, bizim kampüs hakkında söyleyeceklerimizden önce kampüsün bize söyleyecekleri var. Bu sebeple aciz benliklerimizle bu işe girişmeden önce hepsini bir kenara bırakıp tarihe ve yaşama dönmeli ve evvela bize anlatılmakta olana bir kulak vermeli.
Anadolu yarımadasının tam ortasında, 76 milyon metrekare gibi bir alanın içinde tarihi uygarlıklara ait antik yerleşimlerin izine rastlamak son derece doğal bir durum olsa gerek. Tarihi milattan önce 6. Yüzyıla dayanan ve kampüsümüzün bulunduğu arazinin ODTÜ’ye tahsis edildiği ilk yıllara kadar iskan yeri olarak kullanılan Yalıncak Köyü, bu yerleşimler arasında hakkında en çok araştırma yapılanı ve en meşhurudur. Bugünlerde Yalıncak’ın yerinde kırık dökük mezar taşları ve zamanında yakınında işletilmiş taş ocağının dışında pek az kalıntı bulunmaktadır. Köyün 1898 yılında arkeoloji alemine tanıtılmasından bu yana geçen bir asrı aşkın süre içerisinde yapılan araştırmaların ışığında Yalıncak bizlere ne anlatmaktadır, gelin hep beraber inceleyelim.
Yalıncak Köyü, Ankara’nın merkezinin kuş uçumu 10 km güneyindedir. ODTÜ yarı olimpik yüzme havuzunun yanındaki patikadan yola çıktığınızda yaklaşık 2 km sonra Yalıncak’ı bir dağ eteğinde bulabilirsiniz. 8 Mayıs 1933 tarihinde dönemin Milli Eğitim Bakanı Dr. Reşit Galip, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün de katıldığı bir geziden sonra köy hakkında şunları söylemiştir:
“Yalıncak Köyünün bugünkü yeri gayet geniş bir sahayı kaplamış olduğu görülen eski bir şehir harabesidir. Burada muntazam kesme taşlar, bazı heykeller, pek çok küçük toprak vazolar çıkmaktadır. Bu şehir harabesinin temelleri meydanda denilecek haldedir.”
Köy civarında yapılan bu geziden sonra Atatürk’ün isteğiyle Yalıncak’ta başlayan kazı, tarihe “İlk Türk Arkeolojik Kazısı” olarak geçmiştir. 1933 yılında yapılan bu kazının buluntuları, 1941 yılından beri Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde sergilenmektedir.
Yalıncak Köyü’nü de içinde barındıran arazinin ODTÜ’ye tahsis edilmesinden sonra 1962 yılında dönemin rektörü Kemal Kurdaş, o zamanlar da yerleşim yeri olarak kullanılan bu köyün istimlakı ve bölgedeki çalışmaları sırasında bir takım kalıntılara rastlayarak buranın arkeolojik saha olduğunu gerekli kurumlara bildirerek araştırmalar yapılmasını rica etmiştir. Ankara Arkeoloji Müzesi müdürü Naci Temizer ve Kemal Kurdaş arasında yapılan anlaşma sonucu 11 Temmuz 1962 yılında kazılara başlanmıştır. Ne var ki köy halkının barındığı evler istimlak edilmesine karşın henüz kaldırılmadığı için 1962-64 yılları arasında yapılan kazılar köy evlerinin dışında kalan sahalarla sınırlı kalmıştır.
Köydeki çalışmaların başkanlığını 1962-64 yılları arasında Burhan Tezcan, 1965-66 yıllarındaysa Cevdet Bayburtluoğlu ve Sevim Buluç başkanlık etmişlerdir. Kazılar 1962-63 yılları arasında A-B-C-D-E olmak üzere beş farklı ocakta ve mezarlıkta yapılırken 1964 yılında B ocağıyla birlikte yeni bulunan F ocağı başta olmak üzere iki ocağa inhisar edilmiştir.
Sürdürülen araştırmalar sonucu Yalıncak’taki ilk yerleşimin Geç Frigler zamanında başladığı anlaşılmış ve Roma-Galat yerleşimlerine ait eserlerin bulunmasıyla bu dönemin araştırılmasına büyük katkı sağlanmıştır. Kazılar neticesinde elde edilen buluntular Yalıncak’ın kronolojisini anahatlarıyla göstermekle kalmayıp aynı zamanda köyün M.Ö. 6. Yüzyıldan 1960’lara kadar yaklaşık 27 asırdır devamlı iskan yeri olarak kullanıldığına işaret etmektedir.
Yalıncak nüfusunun 20. Yüzyılın ilk yarısının sonlarına doğru artmasıyla köy genişlemiş ve yeni evler inşa edilirken zaman zaman Roma döneminden kalan kalıntıların taş olarak kullanıldığı görülmüştür, bunlara kapı eşiği altında kullanılan mermer Zeus kabartması ve iki insan kabartmalı altar örnek olarak verilebilir. Ankara Çimento Fabrikası’nın inşaasında kullanılmak üzere taş çıkarmak amacıyla bölgede kurulan taş ocağı da satıhtan sökülen mermer kalıntılar ve bloklar nedeniyle tahribata sebep olmuştur.
Yürütülen kazılarda bol miktarda çanak çömleğe rastlanmış, bunların kimi Geç Frig dönemine kimi ise Bizans dönemine tarihlenmiştir. D ocağında bulunan bazı numunelerin ise kabartmalı olduğu görülmüştür. Çanak çömleğin yanı sıra heykeller ve çeşitli günlük eşyalar bulunmuştur, bunlara ise B ocağında rastlanan pişmiş toprak at heykelcikleri ve altı demir üstü tunç ve uçları aslan başları şeklinde olan süslü bir anahtar verilecek güzel örnekler olacaktır.
Yalıncak kabartmalarının bulunduğu çeşmede yapılan incelemede Ankara taşından yapılan Yunanca kitabeli bir taşa rastlanmış ve bu taş yakından incelemeye alındığında bütün Ankara kabartmalarında olduğu gibi iki ağaç bağlantı oyuğu bulunmuştur. Taşın üstündeki kitabelerin ikinci kullanışta kazınarak ilave edildiği tespit edilmiştir.
Köyde bulunan sikkeler tarihleme açısından mühimdir. Bu sikkelerin bazıları M.Ö. 133 – M.Ö. 48 yılları arasına denk gelen Apameia bronz sikkeleri grubuna girmektedir. Bunların dışında E ocağında zemin seviyesine bulunan üç sikkeden birincisi Avrelianus (M.S. 270 – 275), ikincisi Maximianus I (M.S. 284 – 308) ve üçüncüsü ise Constantinus I (M.S. 306 – 337) dönemine aittir. A ocağında bulunan bir sikkede ise “Bi Konya Essultan El – Muazzam Keykubat bin Keyhusrev” yazılı olup sikke 1227 yılına tarihlenmektedir.
Yalıncak Köyü’nde bir mezarlık bulma ümidiyle yapılan araştırmalar, köyün büyük çeşmesinin hemen arkasında ve oradan geçen yol üzerinde mezarlıklardan birinin tespitiyle başarıya ulaşmıştır. Buradaki kazılarda satıhtan 0.5 ile 1 metre arası derinlikte 8 sanduka mezar açığa çıkarılmıştır. Cesetler baş batıda sırt üstü yatırılmış ve iki cesette hediye olarak kullanılmış cam bileziğe rastlanmıştır.
Yalıncak Köyü’nde 1962 yılında başlayan araştırmalar 1966 yılında sona ermiş ve elde edilen buluntular 1969 yılında ODTÜ Arkeoloji Müzesi’nin açılmasıyla birlikte orada sergilenmeye başlamıştır. ODTÜ kampüsündeki bir başka antik yerleşim yeri olan Koçumbeli kadar eski olmasa da Yalıncak, Anadolu tarihine ışık tutuyor ve sadece tarihiyle değil büyüleyici doğası ve sessizliğiyle de insanları kendine hayran bırakıyor. Özellikle kampüs çevresinde yaşayan insanlar köyü yürüyüş amacıyla sık sık ziyaret ediyorlar, bunda ODTÜ Ormanı’nda piknik yapmanın yasak olması nedeniyle köyde neredeyse hiç çöp olmamasının da büyük etkisi var. Ayrıca köy çeşmesi de susuzluğunu gidermek isteyenler için içilebilir su sunmaya devam ediyor.
Köy, tarihî önemi ve ODTÜ kampüsünün içinde bulunması nedeniyle 1960’ların sonuna doğru tamamen boşaltıldı ve iskana kapatıldı. Köyde insan yerleşimi son bulmuş olmasına rağmen Yalıncak’ın birbirinden sevimli sakinleri hala yaşamı devam ettiriyor ve bizleri büyülü dünyalarına çağırıyor.
Kim bilir? Belki onların da anlatacağı birkaç şey vardır.
Kaynakça
- Tezcan, Burhan. 1962 – 1963 Yalıncak Köyü Çalışmaları. İstanbul: Orta Doğu Teknik Üniversitesi: Arkeoloji Yayınları, 1964.
- muze.metu.edu.tr/
- Kamil Akdoğan Blog
- golgegezgin.blogspot.com/