Bugün Türkiye’de internetin 26. yılı! Peki buralara nasıl geldik? ODTÜ’den başlayan Türkiye’nin internet serüveni, ülkemize interneti getirenlerin yaşadıklarına şöyle bir göz atmak ister misiniz?
Öncelikle internet dediğimiz şeyin dünyadaki gelişiminden biraz bahsedelim. 1980’lerin başında, dünyanın çeşitli yerlerinde akademik çalışmaların paylaşımı için küçük çaplı özel ağlar kuruldu. Bunlardan bazıları Amerika’da IBM teknolojileri kullanılarak kurulan BITNET(Because It’s Time NETwork) ve Avrupa uzantısı olan EARN(European Academic and Research Network) olarak geçer. Bu ağa Türkiye’de yine IBM’in girişimleri ile ilk olarak 1986 yılında, Ege Üniversitesi bağlandı. Daha sonraki yıllarda ise yine IBM’in destekleri ile Anadolu, Yıldız, İstanbul Teknik, Boğaziçi, Fırat, Orta Doğu Teknik, Bilkent ve İstanbul Üniversiteleri bağlandı.
Bu bağlantılar, günümüz teknolojileri ile kıyaslandığında inanılmayacak derecede yavaş kalıyorlar. Şöyle ki, Ege Üniversitesi’nin EARN ile bağlantısı saniyede 9600 bit gönderim/alım hızına sahipti. Şu günlerde ODTÜ kampüsü içindeki yurtlarda kalan öğrencilerin 1 megabyte’lık bilgiyi 30 milisaniyede alabilirken, bağlantının ilk yıllarında saf bağlantı ile bile almaları 15 dakika sürüyordu. Üstelik bağlantıyı yalnızca bir kurum kullanmadığı ve hava şartları her zaman uygun olmadığı için düşük çözünürlüklü bir resmin gönderimi saatler sürebiliyordu.
Dahası, bağlantı birden fazla kaynak üzerinden gerçekleştiğinden, bir uçtan bir uca gönderilen veriler, aradaki diğer noktalara uğrayıp (her birinden diğerine gönderilerek) hedefe ulaşıyordu. EARN ile sağlıklı bağlantı her zaman sağlanamadığı için, Türkiye’ye gelecek olan veriler haftalar süren kopukluklar sonucu Fransa’daki Montpellier Üniversitesi’nin disklerinde birikiyor ve disklerini şişiriyordu. Bu şişkinlik disklerde yeterli alanın kalmamasına neden olduğundan Fransa’dakiler verileri teyplere yükleyip posta yoluyla Türkiye’ye yolluyorlardı.
Bu tür sıkıntıları aşmak ve daha sağlam bağlantılar kurabilmek amacıyla Amerika’da 1986 senesinde geliştirilmiş olan NSF-NET(National Science Foundation NETwork)’e geçme çalışmaları başladı. 1990 yılında ODTÜ’de başlayan çalışmalar, 12 Nisan 1993 yılında sonuç verdi ve bugün bildiğimiz internete ilk bağlantıyı böylece kurmuş olduk.
1993 yılında internetimiz hala hızlı olmasa da internete girişimiz hızlı oldu. O yıllarda dünya çapında aktif 600 internet sitesi olduğu tahmin ediliyor. O sitelerden biri de o yıllarda ODTÜ Bilgi İşlem Dairesi’nde Enformatik Sistemleri Grup Yöneticisi olarak çalışan, ODTÜ Bilgisayar Mühendisliği 1989 mezunu Erdal Taner tarafından okulumuz için yapılmış:
[https://youtu.be/NJ2QUlmhAYU?t=965]
Fakat EARN’den NSF-NET’e geçişimiz tabii ki kolay olmadı. EARN varken yeni bir sisteme geçmeyi, hatta “internet denen şeyi” gereksiz gören, yararlı olmayacağını savunanlar varken; projede yer alanlar geleceğin internette olacağını savunmayı bırakmadılar.
Örneğin, Türkiye’ye interneti getiren ekipten Mustafa Akgül’ün kendi anlattığına göre, onunla aynı hevesi paylaşmayan Türkiye Bilişim Derneği’nden arkadaşları ona “İnternetçi Mustafa” gibi lakaplar takmış, onunla dalga geçmişler. Hatta zaman zaman köyün delisiymiş gibi bakışlara maruz kaldığını bile söylüyor Akgül.
[https://www.youtube.com/watch?v=NJ2QUlmhAYU&feature=youtu.be&t=1115 ]
Sıradaki adım ise internetin tüm Türkiye’ye yayılmasıydı. Küçük çaplı (100 civarı kullanıcılı) servis sağlayıcılar ve büyük ihalelerle dolu karışık bir döneme girildi. Merak ve talebe cevap vermek adına ODTÜ ve TÜBİTAK’tan PTT’ye(TürkTelekom) bir öneri sunularak internetin dağıtımı için ortak bir proje yapılması fikri ortaya atıldı. Fakat süreç içinde çıkan anlaşmazlıklar ODTÜ ve TÜBİTAK’ın farklı görüşlere yönelmesine yol açtı ve TÜBİTAK projeden çekildi. PTT ise güvendiği iki kurumun arasında kaldı. Ayrıca 1994 yılında kriz nedeniyle devletin yatırım yasağı vardı. PTT’nin bu süreçte gözlemci olabilmesinin tek koşulu “gelir paylaşımı” modelli bir ihale açarak projeyi biraz da özelleştirmekti. Böylece süreç TUR-NET projesini doğurdu. ODTÜ ise Amerikan iletişim şirketi Sprint ve Türkiye’den uydu üretimi yapan SATKO ile olan ihaleyi kazandı.
Daha sonra ise işler beklendiği gibi gitmedi. SATKO ve Sprint, ODTÜ ekibine “ya siz yapın ya da bize bırakın” diyerek üniversiteyi
projeden uzaklaştırmaya çalıştı. ODTÜ ekibi ve ODTÜ’nün o zamanki rektörü Süha Sevük’ün bu kapitalist anlayışın üniversite imajına zarar vereceği yönündeki kararı ile ODTÜ projeden çekildi. Daha sonra yatırım yetersizliği gibi çeşitli nedenlerle bu proje de sonuca erdirilemedi.
En sonunda PTT(TürkTelekom) ve ODTÜ’nün döner sermaye olarak özelleştirdiği Orta Doğu Yazılım Hizmetleri işbirliğiyle Türkiye’ye TR.NET internet hizmet sağlayıcısı gelmiş oldu.
Bazen dünyadan ileride, bazen de dünyanın gerisinde olarak devam ettiğimiz internet serüvenimizin daha hala başındayız diyebiliriz. “N’apalım interneti?” diye soranlara Mustafa Akgül’ün dediği gibi, “bilgi toplumu olmanın” ve “tam demokrasinin gelmesi”nin en önemli aracı olan internet, günümüz uygarlığında bizim için olmazsa olmaz bir konumda. Bize interneti getirenleri anmak için bugünden daha uygun bir zaman olamaz.
Nice internetli senelere!