"Şiiri nasıl sevmem? Nasıl en güvenilir dostummuşcasına sarılmam ona? Ben onunla var oldum, onunla bütünlendim, onunla meydan okudum tüm çaresizliklere..."
İşte Ümit Yaşar Oğuzcan’ın yaşam öyküsü, tek cümle, kendi ağzından. Dilerseniz sıralayalım: 22 Ağustos 1926’da Mersin’de doğmuş, Eskişehir’de liseyi bitirmesinin ardından bir bankada memur olarak çalışmış… Her ne yazarsak yazalım onun yaşamı hakkında tüm tümcelerimizin alt metni şiir. Ümit Yaşar’ı en iyi şiiriyle anlatırız, kendisinin de yaptığı gibi. Her yaşam gibi renkli elbette; acılar, sevinçler, bir yanda çaresizlik bir yanda tutku… Ama tüm bu renklerin tonu koyu Ümit Yaşar’ın yaşamında. Aşkı koyu kırmızılarında okuyoruz, ölümü koyu siyahlarda, umut bile koyu mavi bir göğe yazılı.
Biz yine de çizgilerin dışına taşırmadan anlatalım.
Ümit Yaşar Oğuzcan; söndükçe parlayan aleviyle yalnızlığı, ölümü ve aşkı kaleme almasıyla tanınan ve elli sekiz yıllık yaşamının kırkı aşkın yılını şiirle paylaşan yirminci yüzyıl Türk şiirinin önemli isimlerinden.
Şiire oldukça düşkün ailesi sayesinde kalemi küçük yaşta eline alıyor, çevresini şaşırtacak derecede etkileyici yazıyor, şiirle dolu evinde soluduğu havayı dizeleriyle herkese hissettiriyor, hayli gençken yazdıkları kendisi de bir şair olan babası Lütfi Oğuzcan’a bir süre şiiri bıraktırıyor… Önce Eskişehir gazetesinde sonra İstanbul dergilerinde “Ümit Y. Oğuzcan” imzasıyla başlayan yolculuğu onu bugünlere sevilen şiirleri ezbere bilinen bir şair olarak taşıyor.
Artık kendisini anlayan birkaç kişi değil daha kalabalık bir kitle olması Ümit Yaşar’ı sevindiriyor, tabii sevinçler kadar acılar da yaşıyor süregelen yıllarda. Geçimini sağlama tasasıyla memurluk ve ardından gazetecilik, yazarlık yaptığı dönemlerde şair ruhu ve şeffaf duyguları sebebiyle gündelik ilişkilerin karmaşasından, haksızlıklardan ve vefasızlıklardan yakınıyor şiirinde kırkıncı yılını kutlarken. Ödülleri, yarışmaları önemsiz görürken okurlarının şiirine ilgisini en değerli ödülü sayıyor, tanımasa da her birine şükranlarını sunuyor. Tüm bunların sonunda ise en çok şiirine minnettar, en çok ona sevgiyle bakıyor, en çok ona borçlu hissediyor, hala büyük bir istekle şiirine sarılıyor. “Şiirle birlikteyiz kırk yıldır. Acıları, sevinçleri birlikte paylaşmış, dertlere birlikte göğüs germişiz. İnsanı derinden yaralayan nice vefasızlıklar, anlayışsızlar karşısında şiir tek desteğim, tesellim olmuş benim. En yakın bildiklerimin bile çevremden kaçarcasına uzaklaştığı günlerde o beni bırakmamış, kopkoyu yalnızlıkların ortasında koyup gitmemiş…”
Kendisi şiir hayatını Uyanış, Arayış, Çalkanış, Kaynayış ve Duruluş olarak beş döneme ayırıyor. Çeşitli dergilere röportajlar veriyor. Bu röportajların bazılarında şiirin, aşkın, kadının tarifinin yapılamayacağını; ideal kadının sevilen kadın olduğunu ama öte yandan da bir ömrü boyu beklediğimiz kadın olduğunu dile getiriyor, bazılarında aşk şairi olarak anılmaktan memnun olduğunu bazılarında da sanatın sevgisiz olmayacağını ve önemli olanın hep sevebilmek olduğunu… Bir röportajında aşkın tarifini “Aşk, ben olmaktan çıkıp o olmaktır.” şeklinde verirken kendisinin o olduğunu ancak o’nun hiç kendisi olmadığını anlatıyor.
Sevmeyi, sevilmeyi, sevişmeyi, yalnızlığı, ağrıları, biraz da kafasındaki ölüm planlarını okuyoruz Ümit Yaşar’ın; belki anlıyoruz, belki yaşıyoruz, belki haberimiz bile yok bu melankoliden -ya da sevgiyi bilmediğimizden.
Tam sınırdan kaçarken vurulmak nedir bilir misin?
Nöbetçiler ha gördü, ha görecek
Parmaklarının ucu dikenli tellere değdi değecek...
Ama... Bir adım daha atamazsın.
Uzanıp tutamazsın;
Göz pınarlarında donup kalır hayallerin
Planların, kaçışın, kurtuluşun
Ve deler sevgi dolu yüreğini
Sevgi bilmeyen bir kurşun.
Yalnızlığın ve sevgisizliğin karanlığındaki yaşamı onu çok kez intihara sürüklemiş ancak şiirlerinde ölüm temasının oldukça ağır basması oğlu Vedat’ın intiharından sonra görülüyor. Artık Vedat’a “Galata Kulesi”nde, birkaç rubaisinde, ona adadığı bir kitabında ve bir mezar taşında rastlıyoruz; ölüme ise çok sayıda şiirinde.
-Vedat'ın mezartaşına
Kim geçse yanımdan sorarım: -Nerde Vedat?
Anlat ne olur, hangi uzak yerde Vedat
Bir gül fidanıyken daha dün, bak şimdi
Kabrinde açan kırmızı güllerde Vedat.
Ümit Yaşar’ın şiirlerine, rubailerine, taşlamalarına elliden fazla eserinden ulaşıyoruz. Yaklaşık on adet plak dolduruyor, otuzdan fazla şiiri onlarca sanatçı tarafından besteleniyor; en çok da Timur Selçuk, Ümit Ağabey’inin şiirini büyük bir zevkle müzikliyor: İspanyol Meyhanesi, Ayrılanlar İçin, Bizim Şarkımız, Sevmek Delilik, Bir Resimde Sen ve daha nicesi.4 Kasım 1984’te belki onlarca kez düşlediği gibi veda ediyor dünyaya, acılar denizinde boğuluyor.
Önce aynalar farkedecek yokluğumu Sonra elbiselerim Sonra pencere Sonra yatak Sen farkına vardığın zaman İş işten geçmiş olacak
Şimdi Ümit Yaşar’ın Doremifa’sını okurken herhangi bir yerde -mesela bir bankta, metroda, parkta ya da rahat koltuğumuzda- çok uzaklara gidiyoruz.
Ayaklarımızın altında kumların çatırdadığı, hep o’nu düşündüğümüz, o’nun için balıklar tuttuğumuz vazolar dolusu, denizleri sarıya ve gökyüzünü siyaha boyadığımız o çok uzak yerde… Duman ya da hayal gibi geçen gemileri izlerken, o’nun sevdiği şarkıları dudağımızdan düşürmezken, önümüzde bir deniz varken yemyeşil o’nun gözlerini gördüğümüz ve beyaz köpüklerinde ellerini, başımızda büyük kanatlı kuşların döndüğü bu yerde… Uzaklarda, alabildiğine kederle içimizde kapkara… Şiir bitmeden, çok uzaklardan dönmeden son bir işimiz kalıyor masmavi göğün altında:
Kumların üstüne adını yazıyoruz Ümit Yaşar’ın, kana bulanmış bıçağı ile…
Kaynakça:
- Doğan, A. (2003). Ümit Yaşar Oğuzcan’ın Şiir Dünyası. Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, 71-84.
- Oğuzcan, Ü. (1982). Şiirle Kırk Yıl. İstanbul: Ağaoğlu Yayınevi.
- Öztürk, D. (Director). (2019, August 22). TRT Arşiv l Ümit Yaşar Oğuzcan. Retrieved February 11, 2021, from https://www.youtube.com/watch?v=rWxHCJ9qUNA